Back Index  

Öte yandan İslâm aile içi yakınlar dışındaki kadınlara yönelik zinanın da önünü kapattı. Bunun için kadına kapalı giyinme zorunluluğu getirdi ve kadın ile erkeğin karışık yaşamasını yasakladı. Eğer bu önlemler getirilmeseydi, sırf zinayı yasaklamakla insanla bu iğrenç kötülük arasına engel konamazdı. Ortada iki şıktan biri var: Ya kadınlarla erkeklerin karışık yaşamaları yasaklanır. Nasıl ki kadınların bir kesimi için bu tedbire başvurulmuştur. Ya da kadına ulaşmaktan ümit kestirilir ve bu ümitsizlik kalplere temelli bir yasaklama ile yerleştirilir, insanlar bu anlayışla terbiye edilerek bu inancı içlerine sindirmeleri sağlanır. Öyle ki insan, bu inancın çiğnendiğini çevresinde görmez, kulakları böyle bir rezillik işitmez ve böyle bir şey yapmak aklının ucundan geçmez.

Bunun pratik doğrulanması, Batı toplumlarının gözlerimizin önünde duran durumudur. Bu Hıristiyan toplumlar, zinanın haram olduğuna inanıyorlar ve birden fazla kadınla evlenmeyi zinaya yakın bir suç sayıyorlar. İşte bu Hıristiyanlar, kadınlar ile erkeklerin karışık yaşamasını serbest bıraktılar. Bunun sonucunda zina kısa zamanda toplumlarında öylesine yaygınlaştı ki, aralarında bin kişide bir kişi bile bu hastalıktan yakayı kurtaramıyor. Yine oralardaki bin kişiden biri bile, evlatlarının kendi sulbünden olduğuna kesin olarak inanamıyor. Arkasından bu hastalık alanını genişleterek erkekler ile kız kardeşleri, kızları, anaları arasında ilişkilere yayıldı. Sonra erkekler arasında, erkekler ile oğulları arasında, delikanlılar arasında ilişkiler aldı yürüdü. Sonra... Sonra... İş o raddeye vardı ki, Yüce Allah'ın huzur kaynağı, insanlığın omurgasını dik tutan bir nimet ve hayatın neşesi olarak yarattığı kadınlar, her türlü siyaset, ekonomi ve sosyal entrikalarda yem olarak kullanılan bir tuzak, ferdî ve sosyal hayatı dejenere eden her türlü kirli maksadın aracı hâline geldiler. Bunların sonucu olarak insan hayatı hayalî bir arzuya dönüştü, kelimenin tam anlamı ile oyun ve eğlence hâline geldi. Açılan yırtığı kapatacak yama bulunmaz oldu.

İşte İslâm'ın, evlenilmesi kesinlikle veya şarta bağlı olarak yasaklanan kadınların evlilik yasaklarını dayandırdığı ve sadece iffetli kadınlarla evlenmeyi caiz görürken gözettiği ilke budur.

Bu hükmün aile içi zinanın engellenmesindeki etkisi, hicabın zinanın toplumda yaygınlaşmasını engellemedeki etkisi gibidir.

Daha önce değindiğimiz gibi, "Evlerinizde ve himayeniz altında bulunan üvey kızlarınız..." ayeti belli oranda bu hikmete işaret etmiyor değildir. Yasaklama ayetinin sonundaki "Allah sizden hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır." ifadesinin de bu hikmete işaret sayılması mümkündür. Çünkü bu on dört kadın zümresinin kesinlikle evlilik yasağı kapsamına alınmaları, onlara yönelik arzuya, meyle ve imkân olduğu takdirde elde etme girişimine karşı direnme yükünü insanın omuzlarından indirmektedir. İnsan nefsanî eğilimler ve şehevi arzular karşısında zayıf yaratılmıştır. Nitekim bir ayette kadınlar için "Sizin hileleriniz yamandır." (Yûsuf, 28) buyruluyor.

En zor ve acı sabırlardan biri insanın bir veya daha çok sayıda yabancı kadınla bir arada yaşaması, tenhada ve kalabalık içinde onlarla yan yana bulunması, gece gündüz onlarla birlikte olarak zaman zaman onların ince işaretleri ve tatlı hareketleri ile gözleri ve kulakları dolduktan sonra nefsinin onlara yönelik kışkırtmalarına karşı direnmesi ve içinden gelen arzuya cevap vermemesidir. Söz konusu olan ihtiyaç iki temel ihtiyacın, yani yemek ihtiyacı ile cinsel tatmin ihtiyaçlarının biridir. Diğer ihtiyaçlar bunlara indirgenen, ikinci dereceden ihtiyaçlardır.

Peygamberimiz (s.a.a); "Kim evlenirse dininin yarısını koruma altına almış olur. Diğer yarısı hakkında Allah'tan korksun."[19] buyururken galiba bu gerçeğe işaret etmek istemiştir.

Back Index