KUR’AN EBEDİ MUCİZE

İşte bu Kuran (insanı) en sağlam ve en doğru yola hidayet etmektedir. Kuran’ı Kerim, diğer semavi kitaplar gibi varlıkların eşsiz yaratıcısı tarafından gönderilen İslam medeniyetinin temelidir. Büyük bir cesaretle söylenebilir ki geçen çağlar boyunca tahriften uzak ve sahih olmasıyla hiçbir kitap Kuran’ı Kerim’in sağlamlığına ulaşamaz. Diğer semavi kitaplar ya tahrif edilmiş ya insanlar tarafından yeni şeyler eklenmiş veya bu kitapların bazı ayetleri hasfedilmiştir. Bundan dolayı onların hüküm ve emirleri, Allah’ın hadleri ve ayetleridir diye toplumda işleme konulamaz. Toplumda işleme konması durumunda problemleri daha da arttırma durumu söz konusudur. Fakat Allah Teala Hicr suresinin 9. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Zikri (Kitap)ı biz indirdik biz; ve O'nun koruyucusu da elbette biziz!”

Bu semavi kitap bütün çağlara ve bütün insanlığa hitap etmektedir. Zaman ne kadar geçerse geçsin bu kitabın gerçekleri daha fazla aydınlanacaktır. Resul-i Ekrem (s.a.a) Allah’ın kitabıyla ilgili şöyle buyurmaktadır: “Kuran için yıldızlar var, onun yıldızları için başka yıldızlar var. Onun mucizevîliği sona ermez, insanı hayretlerde bırakan yüceliği eskimez. Onda hidayet lambaları ve hikmet menzilleri vardır.”[1]

Müslüman ve Müslüman olmayan düşünür ve mütefekkirlerin tümü Kuran’ın mucizevî ve beşer üstü olduğunu itiraf etmiş, bu konuda teslimiyetlerini ilan etmişlerdir. Bazıları Kuran’ı tahrif etmeye ya da onunla mücadele etmeye kalkışmış, işin sonunda Kuran’ın azameti karşısında acizliklerini ve pişmanlıklarını açıklamak zorunda kalmışlar.

Allah Tebareke Teala Kuran’ın Kerim’de birkaç yerde şu: “Beşeriyetin emir ve hükümlerine uymaları için Kuran’ın fesih Arapça dilinde nazil olduğu” noktaya işaret etmektedir. Kuran hakikatinin zahirinin kelimeler ve harfler olmadığını, onun her ayetinin batıni manalar içerdiğini, her ayetinin karanlıkları aydınlatan lamba olup İslam mektebinin yolunun aydınlatıcısı olduğunu bildirmektedir.

Fakat bugün insanların bir kısmı maddi hayatta boğulmuş, heva ve hevesinin peşine takılmış, makine asrının içine gömülmüş, ilimle dini birbirinden ayırma uğruna Kuran’dan uzaklaşmışmışlar. Vahyin Resul’i Ekrem (s.a.a)’e indirilmesinin üzerinden on dört asır geçmesine rağmen, bu uzun zamanda ilmi alanda çok büyük gelişmeler gösteren beşer, bütün çabalarına rağmen gökler, yıldızlar, fıkhi, ictimai ve ekonomik meçhullerin ilminin üzerinden perdenin sadece bir kısmını kaldırmaya muktedir olabilmiştir. Bütün bunlardan sonra bu insanlar Kuran’a döndüklerinde, onların yeni yeni keşfedebildikleri hakikatlerin, sadece on yedi kişinin okuma yazma bildiği Arap yarımadasında on dört asır önce açık bir şekilde beyan edildiğini görmektedirler.


[1] Behar’ul Envar, C 89, S 17.