Ehlibeyt'in DinÎ Merciliği

Hz. Peygamber, hayatı döneminde velâyet ve yöneticilik sorumluluğunun yanı sıra İslâm toplumunun ilmî, fikrî ve kültürel merciliğini üstlenmişti. Müslümanlar fıkıh, ahlak ve inançla ilgili meselelerini ona soruyorlardı.

Hz. Peygamber (s.a.a) İslâm toplumunun, kendisinden sonra, bir dinî mercie ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Bu yüzden Ehlibeyt'i bu iş için seçti. Bu makam Kur'ân oldukça olacak ve Müslümanların sorunlarını çözecektir.

Peygamber (s.a.a) bu önemli ve zorunlu işe ilgi gösteriyor ve defalarca bu husus üzerinde duruyordu. Buna daha sonra değinilecektir.

Teşriî (Yasama) Boyutun Hakikati

İmamet üç açıdan ele alınabilir. Tekvinî (varoluşsal) boyutuyla, teşriî (yasama) boyutuyla, velâyet ve siyasi boyutuyla.

Konumuz teşriî boyutuyla ilgilidir. Bazılarının düşüncesinin aksine, teşriî boyut helal, haram ve amelî konularla sınırlı olmayıp inançsal, ahlakî ve davranışla ilgili bütün konuları kapsar.

Yüce Allah (c.c) Kur'ân'da şöyle buyuruyor:

"Onları, delillerle, kitaplarla gönderdik ve sana da onlara ne indirildiğini açıkça anlatman, düşünmelerini sağlaman için Kur'ân'ı indirdik."[1]

Hz. Peygamber'in (s.a.a) vazifesi Kur'ân ayetlerini açıklamaktır. Bilindiği üzere ilâhî ayetler, inanç, ahlak, irfan, hükümler vb. bilgileri içeren bir mecmuadır. Buna göre "teşri" geniş kapsamlı bir kavram olup, helal ve haramla sı-nırlandırılamaz.

Teşri ve Açıklama Boyutunun Süreklilik Zorunluluğu

Hz. Peygamber'le ilgili şöyle bir mesele söz konusudur: Acaba Efendimiz Kur'ân'ı bütün ayrıntılarıyla açıklamış mıdır? Sorunun açıklığa kavuşması için iki yola baş vuracağız:

1- Tarih İncelemesi

Tarih incelemesi, Hz. Peygamber'in (s.a.a) biset zamanının, Kur'ân'ı tüm ayrıntılarıyla açıklaması için yeterli olmadığını ortaya koyar. Bu yüzden, Hz. Peygamber (s.a.a) vefatından önce, şu mesajı ulaştırmakla görevlendiriliyor:

"Ben ümmetim arasında iki değerli şey bırakıyorum. Eğer onlara sarılırsanız doğru yoldan sapmaz-sınız; biri Allah'ın kitabı diğeri Ehlibeyt'imdir. Bu ikisi Kevser havuzu başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmazlar."

İnsanlar, Kur'ân'a muhtaç olduğu gibi, Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından şeriatin açıklaması için atanan "konuşan Kur'ân"a da muhtaçtırlar. Bu yüzden Şia medresesinde inanç, ahlak ve hükümler noktasında derinlemesine kapsamlılık görülür.

2- İstikra (Tüme Varım) Usulü İnceleme

Ehlisünnet'in hadis kaynaklarına baktığımızda Kur'ân ayetlerinin ve ilâhî öğretilerin tümünün beyan edilmediğini görürüz. Bu yüzden Ehlisünnet Okulu kendisini büyük bir ilmî ve kültürel boşlukla karşı karşıya buldu ve bu boşluğu doldurmak için "kıyas, istihsan, mesalih-i mürsele, sahabenin sünnetinin hücciyeti vs. gibi bir takım usuller tesis etme düşüncesine yöneldi.

Zikredilen bu iki delil Hz. Peygamber'den (s.a.a) sonra şeriatın beyan edilmesinin gerekliliğini ispatlamak için izlenilen en iyi yoldur. Şeriatın beyanı aksamadan, özel bir kanaldan yani masumlar kanalıyla devam etmelidir.

Ehlibeyt'in Dinî Merciliğine Dair Deliller

Ehlibeyt'in masumluk sıfatına dair deliller aynı zamanda, onların dinî merciliğine de delil teşkil eder. Çünkü masum, hata ve yanlıştan uzak demektir. Allah'ın (c.c) hükmünü beyan ederken hata yapmaz, yanılmaz. Bu değerlendirmeye göre masumların sözleri, bizim için hüccettir.

Şimdi Ehlibeyt'in masumiyet sıfatına dair delillerden bazılarına işaret edeceğiz:

1- Tathir Ayeti

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Allah, sadece siz Ehlibeyt'ten her türlü pisliği uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı ister."[2]

Hadis tarihini inceleyenler bu ayetin belli insanlarla ilgili olduğunda şüphe etmez. Bunlar, Hz. Peygamber (s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'dir. Hepsine Allah'ın selâmı olsun.

Tathir Ayeti'nin "Kisa Ashabı" Hakkında Nazil Olduğunu Nakleden Raviler

Ehlisünnet alimlerinden büyük bir çoğunluk Tathir Ayeti'nin "Al-i Aba" hakkında nazil olduğunu nakletmişlerdir. Örneğin:

– Müslim Sahih'inde, Fezail-i Sahabe, c.15/s.194, Neve-vi'nin Şerhiyle.

– Tirmizî Sahih'inde, c.5/s.30.

– Ahmed, Müsned, c.1/s.330, sahih Senetle.

– Hakim, el-Müstedrek, c.3/s.133, Sahih Senetle.

– Taberani, el-Mücemu's-Sağir, c.1/s.65v...

– Hakim Haskani, Şevahidu't-Tenzil, c.2/s.11-92.

– İbn Asakir, Tarih-i Dimişk, c.1/s.185.

– Genci Şafiî, Kifayetu't-Talib.

– İbn Esir, Usdu'l-Gabe, c.2/s.12.

–Taberî Şafiî, Zehairu'l-Ukba, s.21.

–Vahidi, Esbab'un-Nuzul, s.203.

–Taberî, Camiu'l-Beyan,c.22/s.6.

– Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, c.5/s.198.

– Cessas, el-Cami Li-Ahkami'l-Kur'ân, c.5/s.230.

– Zamehşeri, el-Keşşaf, c.1/s.93.

– Kurtubi, Tefsir-i Kurtubi, c.1/s.182.

– İbn Kesir, Tefsir-i Kur'ân-ı Kerim; c.3/s.483.

– İbn Hacer, el-İsabe, c.2/s.502.

– Şevkani, Fethu'l-Kadir, c.2/s.279.

Sahabeden Kisâ Hadisini Nakledenler

Birçok sahabî Kisâ Hadisi'ni nakletmiştir. Örneğin:

– İmam Hüseyin (a.s).

– Aişe, Ebu Bekir'in kızı.

– Ümmü Seleme, Allah Resulü'nün eşi.

– Abdullah b. Abbas.

– Sa'd b. Ebi Vakkas.

– Ebu Derda.

– Enes b. Malik.

– Ebu Said-i Hudrî.

– Vasile b. Esga.

– Cabir b. Abdullah Ensari.

– Zeyd b. Erkam.

– Ömer b. Ebu Seleme.

– Sevban (Allah Resulü'nün azatlı kölelerinden)

Hadiste Geçen Tabirler

a) Ahmed, Müsned'inde Ümmü Seleme'den şöyle rivayet ediyor:

"Allah Resulü (s.a.a) Fatıma'ya (s.a) şöyle buyurdu: "Eşini ve iki evladını bena getir." Fatıma (s.a) onlarla birlikte Allah Resulü'nün (s.a.a) huzuruna geldi. Allah Resulü (s.a.a) bir kisayı (örtü) onların üstüne attı. Sonra mübarek ellerini onların üzerine bıraktı ve şöyle dedi: Ey Allah'ım! Bunlar Al-i Muhammed'dirler. Öyleyse selam ve bereketini Muhammed ve Al-i Muhammed üzerine kıl; çünkü sen Hamid ve Mecid'sin.

Ümmü Seleme şöyle devam ediyor: "Ben örtüyü kaldırarak onlara katılmak istedim. Allah Resulü örtüyü çekerek şöyle buyurdu: Sen hayır üzeresin."[3]

b) Tirmizî, Sahih'inde Ömer b. Ebu Seleme'den şöyle naklediyor:

"Tathir Ayeti, Ümmü Seleme'nin evinde Peygamber'e (s.a.a) nazil olduğunda, Peygamber (s.a.a) Fatıma, Hasan, Hüseyin ve Ali'yi çağırdı ve sonra örtüyü onların üzerine çekti ve buyurdu: "Ey Allah'ım! Bunlar benim Ehlibeyt'imdir. Öyleyse pislik onlardan uzak et ve onları temizle."

Ümmü Seleme anlatıyor ki: "Ben arz ettim ey Allah'ın Nebisi! Acaba ben de mi onlarlayım?" Hazret buyurdu: "Sen kendi yerindesin, sen hayır üzeresin."[4]

c) Tirmizî Sahih'inde Enes b. Malik'ten şöyle nakleder:

"Allah Resulü (s.a.a) altı ay kadar sabah namazı sırasında Hz. Fatıma'nın kapısının önünden geçer ve her geçişinde şu ayeti tilavet ederdi: "Allah, sadece siz Ehlibeyt'ten her türlü pisliği uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı ister."[5]

ç) Müslim, Sahih'inde Aişe'den şöyle naklediyor:

"Bir sabah vakti Allah Resulü (s.a.a) sırtında bir örtüyle dışarı çıktı. O sırada Hasan b. Ali geldi. Onu örtünün altına aldı; sonra Hüseyin geldi, onu da örtünün altına aldı; sonra Fatıma geldi, onu da örtünün altına aldı; sonra Ali geldi, onu da örtünün altına aldı ve sonra bu ayeti tilavet etti... "Allah, sadece siz Ehlibeyt'ten her türlü pisliği uzak tutmayı ve sizi tertemiz kılmayı ister."[6]

Hadislerden Çıkan Sonuç

Sahih, Müsnet ve Mücemlerde sahih senetle nakledilen hadislerden iki sonuç çıkar:

1- Tathir Ayeti'nde Ehlibeyt'ten kastedilen, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Fatıma'dır (hepsine Allah'ın selâmı olsun) ve onların dışında hiç kimse kastedilmemiştir.

2- Ayet-i kerime, özel bir olayla ilgili olarak nazil olmuştur; önceki ve sonraki ayetlerle hiçbir ilintisi yoktur.

Hadisin Sahih Olduğunu Belirten Alimler

Ehlisünnet alimlerinden bazısı Kisa-Örtü Hadisi'nin sahih olduğuna dair net ve kesin açıklamlarda bulunmuşlardır. Ayrıca Tathir Ayeti'ni Ehlibeyt'e has ayet olarak değerlendirmişler. Bazıları şunlardır:

– Ahmed b. Hanbel, onun hadislerinin sahih olduğuna istinadla.

– Müslim, Sahih'inde.

– İbn Habban, Sahih'inde.

– Hakim Nişaburî, Müstedrek'te.

– Zehebi, Telhisu'l-Müstedrek'te.

– Fahr-i Razi, Tefsirinde.

– İbn Teymiye.

– Tirmizî.

– İbn Hacer-i Mekki.

Tathir Ayeti'nin Masumluğa Delaleti

Ayetin orijinalinde geçen "innema=ancak" kelimesi, hasrı ifade eder. Yüce Allah Tathir Ayeti'nde, kötülükten uzaklaştırma iradesini bu kutlu zatlarla sınırlandırmıştır. Burada kastedilen, tekvinî (varoluşsal) iradedir, teşriî (yasamasal) irade değildir. [Yasamasal irade tüm insanlarla ilgilidir, yüce Allah herkesin temiz olmasını, kötülükten uzak durmasını istemiştir.]

Kötülüğün Uzak Tutulmasının ve Tertemiz Kılmanın Anlamı

Merhum Allame Tabatabai değerli el-Mizan tefsirinde şöyle der:

""Rics"den maksat, nefsani bir algılayış ve kalbin batıl inanışlarla veya kötü amellerle ilgili olmasından kaynaklanan duygusal bir etkilenimdir. Pisliğin giderilmesi ise (ki er-rics kelimesinin başındaki "elif-lam" takısı cins ifade eder) hak inançtan ve salih amelden sapma sonucu nefiste oluşan her türlü pislik biçimini, görüntüsünü gidermek demektir. Dolayısıyla ilâhi masumiyetle örtüşen bir durumdur. Masumiyet ise, insanı batıl inanışlardan ve kötü amelden koruyan, nefsani, manevi, ilmi bir şekil, bir mekanizmadır."[7]

"Tathir"den maksat, fıkıhta yaygın olarak kullanılan anlam değildir. Kur'ân'da kullanılan anlam kastedilmiştir. Bü sözcük, Kur'ân-ı Kerim'de itikadi ve nefsani melekeler, amel ve davranış temizliği bağlamında kullanılmıştır.

Ayrıca kalpte belirginleşen temizlik, Allah dışındaki her şeyden ve nefsani bağlılıklardan arınmakla gerçekleşir ki, bu da masunluktan başka bir şey değildir.

2- Ululemr Ayeti

Ayetin açıklamasına geçmeden önce "hüccet" teriminden ne kastedildiğini bilmekte yarar var:

Hüccet iki türlüdür: Mevzuî hüccet ve tarikî hüccet.

Mevzui hüccet, bizzat uyulması gereken hüccete denir. Amaç, bizzat kendisidir, bizi bir hüccete götürdüğü ve ona götüren bir yol olduğu için esas alınmaz. Allah'ın kitabı Kur'ân-ı Kerim ve Hz. ve Peygamber'in (s.a.a) sünneti gibi. Her ikisi de mevzui hüccettirler, tarikî değildir. Bunu yüce Allah'ın şu buyruğundan anlıyoruz:

"Ey inananlar, Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve içinizden olan ululemre de itaat edin…"[8]

Bu ayet ve başka bir takım ayetlerden mevzui hüccet anlaşılır.

Tarikî hüccetten maksat, bizatihi hücceti keşfeden ve bizi ona götüren hüccettir. İcma, haber-i vahid ve sire gibi. Bunlar, Allah ve Resul'ün hükmüne ulaştıran birer tarik ve yoldur.

Şimdi ayetin açıklamasına gelelim. "Ululemr" ayeti, Ehlibeyt'in merciliğine ve masumluk vasfına delalet eden ayetlerden bir diğeridir.

Bu ayette "Allah'a itaat"ten maksat, Allah Resulü'nün mübarek kalbine vahiy ünvanıyla nazil olan ahkam ve emirlere uymaktır. Başka bir deyişle Allah'a itaaat, Kur'ân'daki kelamına itaatten ibarettir.

"Resulullah'a (s.a.a) İtaat" ise iki kısımdır:

1- Teşri ve ayrıntılarda itaat, yani Kur'ân'da açıklanmayan hükümlerde Allah Resulü'ne (s.a.a) itaat etmek. Bilindiği üzere ahkamın ayrıntıları Kur'ân'da açıklanmamıştır. Hatta namaz, oruç, hac, cihat v.s. gibi hükümlerin çoğu genel bir şekilde beyan edilmiş, açıklaması ve ayrıntıları Allah Resulü'ne (s.a.a) bırakılmıştır.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"…ve sana da, onlara ne indirildiğini açıkça anlatman, düşünmelerini sağlaman için Kur'ân'ı indirdik."[9]

2- Yararı Müslümanlara dönük olan işlerde Allah Resulü'ne (s.a.a) itaat, yani Hz. Peygamber'in şahsî görüş ve emirlerine uymak. Başka bir tabirle ümmetin düzenini sağlama amaçlı, vali ve İslâm toplumunun yöneticisi olması hasebiyle vermiş olduğu emirlere ve sözlere uymak; valilerin tayini, ordunun cihat için hazırlanması gibi.

Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Biz sana kitabı, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye gerçek olarak indirdik…"[10]

"Ulu'l-emr'e itaate" gelince, ululemr -daha sonra onların kimler olduğuna değineceğiz- büyüklerden bazılarına göre, teşrii makam değildir. Tefsiru'l-Ayyaşî'de bu hususta İmam Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet edilir:

"Ayet, Ali ve Ehlibeyt İmamları hakkında nazil olmuştur. Yüce Allah onları peygamberlerin yerlerine bırakmıştır; şu farkla ki onlar hiçbir şeyi helal ve haram etmezler."[11]

İmamlar ilâhî ahkam ve ayetleri Allah Resulü'nün (s.a.a) şeriatına göre, Müslümanlar arasında tebliğ ve beyan ederler; Müslümanların işlerinde müdahele hakkına sahiptirler. Halkın onlara itaat etmesi gerekir. Bu nedenle onlara itaat, Allah Resulün'e (s.a.a) itaatle yan yana söz konusu edilmiştir. Ayetin devamında yer alan şu cümle çıkarsamamızı destekler niteliktedir:

"Eğer bir şey hakkında aranızda anlaşmazlık çıkarsa, onu Allah'a ve Rasulüne sunun, eğer Allah ve kıyamete imanınız varsa."[12]

Ayetin Ulu'l-Emr'in Masumiyetine Dair Delaleti

Kısacası: Allah (c.c), ululemr'e kayıtsız şartsız itaati istemiştir ve onlara itaati Resul'e (s.a.a) itaatle aynı bilmiştir. Resulullah'ın (s.a.a) emir ve nehyinin, Allah'ın (c.c) emir ve nehyine ters olduğu düşünülemeyeceği gibi, ululemr'in emri ve nehyi de Resulullah'ın (s.a.a) emir ve yasaklarına ters olmaz. Yoksa çelişki meydana gelir.

Ehlibeyt dışında, hiç kimse için masumiyet iddiasında bulunulmamıştır.

Ayetin Ehlibeyt Hakkında İndiğine Dair İp Uçlar

a) Hakim "Müstedrek"te ve Zehebi "Telhis"te sahih olduğunu belirterek, Hz. Peygamber'den (s.a.a) bir hadis naklederler:

"Kim bana itaat ederse, Allah'a (c.c) itaat etmiştir; ve kim bana karşı gelirse, Allah'a (c.c) karşı çıkmıştır. Kim Ali'ye itaat ederse, aslında bana itaat etmiştir, kim Ali'ye karşı çıkarsa, bana karşı gelmiştir."[13]

b) Sakaleyn Hadisi, her iki fırka tarafından nakledilmiştir. Yirmiden fazla sahabe onu nakletmiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

"Eğer kitap ve itretime sarılırsanız, yoldan çıkmazsınız."

Sakaleyn Hadisi itretin masumiyetine ve ve onlara itaatin farz olduğuna delalet etmektedir.

c) "On İki Halife" hadisleri "ulu'lemr"den on iki imam ve halife kastedildiğine tanıklık eder.

Müslim, Sahih'inde Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakleder:

"Bu emir, size on iki halife gelip geçmeyinceye kadar sona ermez..."[14]

d) "Şüphe yok ki sen korkutucusun ve her kavim için bir hidayet edici vardır." ayetiyle ilgili olarak Hz. Peygamber'den (s.a.a), "Ben korkutucuyum, Ali de hidayet edicidir." şeklinde hadisler nakledilmiştir.

Ehlisünnet alimlerinden bazıları, "ululemr" ayetinin Emirü'l-Müminin ve Ehlibeyt hakkında nazil olduğunu belirtmişler. Örneğin:

– Allame İbn Hayyan Endülisi, Tabersi'nin tefsirinin dipnotu.[15]

– Allame Nişaburî, Tefsirinde.[16]

– Allame Muhammed Salih Tirmizî.[17]

– Kunduzi Hanefî.[18]

– Hafız Haskani Hanefî.[19]

– Fahr-i Razi.[20]

– Hafız Kazvini.[21]

3- Sakaleyn Hadisi

Zikredilen iki delil gibi, Sakaleyn Hadisi de, Ehlibeyt'in imametine, sünnetlerinin hüccet oluşuna ve onların dinî merciliğine delalet etmektedir.

Hadisin Tabirleri

a) Müslim, Sahih'inde Zeyd b. Erkam'dan şöyle naklediyor:

"Bir gün Allah Resulü (s.a.a) Mekke ve Medine arasında Hum denen yerde durdu ve Allah'ı (c.c) hamd ve senadan ve ümmete öğüt verdikten sonra şöyle buyurdu:

"Ey halk! Ben bir beşerim, Allah'ın (c.c) elçisinin gelişi yakındır ve ben onun davetine uyacağım. Ben sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum; birincisi Allah'ın kitabı ki onda hidayet ve nur vardır. Öyleyse Allah'ın kitabını alın ve ona sarılın; diğeri Ehlibeyt'imdir. Sizi Ehlibeyt'ime karşı uyarıyorum."[22] Bu son cümleyi üç defa tekrar buyurdular.

b) Ahmed b. Hanbel, Müsned'inde, Zeyd b. Sabit'ten şöyle naklediyor: Allah Resulü şöyle buyurdu:

"Sizin aranızda iki halife bırakıyorum; Allah'ın kitabı ki, gök ile yer arasında asılı bir iptir ve itretim, Ehlibeyt'im ki, hakikaten bu ikisi birbirinden ayrılmazlar havuzun başında bana varıncaya kadar."[23]

c) Tirmizî, Sahih'inde Cabir b. Abdullah'tan şöyle naklediyor:

"Veda Haccı'nda Arafe gününde, Allah'ın Resülü-nü deveye biner bir hâlde gördüm ve şöyle bir hutbe okuduğunu işittim:

Ey halk! Ben sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum; eğer ona sarılırsanız hiçbir zaman yoldan çıkmazsınız: Allah'ın kitabı ve itretim."[24]

d) Hakim, Müstedrek'te Zeyd b. Erkam'dan şöyle naklediyor: "Allah Resulü (s.a.a) Mekke ve Medine arasında ko-nakladı... Sonra şöyle buyurdu:

Ey halk! Ben sizin aranızda iki şey bırakıyorum ki eğer o ikisine uyarsanız, hiçbir zaman yoldan çıkmazsınız; o ikisi Allah'ın (c.c) kitabı ve benim Ehlibeyt'imdir.

Sonra şöyle buyurdu: Acaba benim müminlere kendilerinden daha evla ve öncelikli olduğumu biliyor musunuz? Bu cümleyi üç defa tekrar etti. Halk "Evet!" dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır."

Sakaleyn Hadisi'nin Tekrarı

İbn Hacer Haysemi, es-Savaiku'l-Muhrika adlı eserinde şöyle yazar:

"Bil ki, kitap ve itrete sarılın hadisi bir çok kanaldan nakledilmiştir. Otuzdan fazla sahabe ve üçyüzden fazla Ehlisünnet alimi onu nakletmiştir. Bazılarında Gadir-i Hum ve Veda Haccı'nda beyan edildiği nakledilmiş, bazılarında ise Gadir-i Hum veya Taif'ten dönüşte söylendiği nakledilmiştir."

Sonra şöyle diyor:

"Bu rivayetler arasında hiçbir çelişki söz konusu değildir; çünkü Hz. Peygamber'in (s.a.a) bu hadisi, aziz kitabın ve pak itretin önemine istinaden, bütün zikredilen yerlerde veya başka yerlerde söylemesinde hiçbir sakınca yoktur."[25]

Sakaleyn Hadisi'nin Sıhhati

Sakaleyn Hadisinin sahih olduğunu birkaç yoldan anlamak mümkündür. Birincisi, Müslim, Tirmizî, İbn Huzey-me ve Ebu Avane'nin sahih diye bilinen eserlerinde nakledilmiştir. İkincisi sahih diye bilinen eserlerle ilgili yazılan kitaplarda nakledilişi, hadisin doğruluğuna dair bir başka delildir; örneğin Hakim, el-Müstedrek adlı eserinde; Hami-di, el-Cem Beyn'es-Sahiheyn adlı eserinde ve Razin Abderi, Tecrid'us-Sıhah adlı eserinde nakletmişlerdir.

Ayrıca sadece sahih bildikleri hadisleri nakleden Allame Siraceddin Ferganî (Nisabu'l-Ahbar'da) ve Hafız Ziyaed-din Mukaddesî (el-Muhtare adlı eserinde) gibi yazarların bu hadisi nakletmeleri hadisin doğruluğunu pekiştirir. (Suyu-tî, Hafız Irakî'den naklen şöyle yazar: Mukaddesî el-Muhta-re isimli bir kitap yazmış ve o kitapta sadece sahih hadisleri topladığını belirtmiştir. )

Üçüncüsü, Ehlisünnet alimlerinden bazıları hadisin sa-hih olduğunu ifade etmişlerdir. Örneğin:

– Muhammed b. Cerir Taberî.[26]

– Hafız Zehebi, Telhis'ul-Müstedrek.[27]

– Hafız Ebu Bekr Heysemi.[28]

– Hafız b. Kesir.[29]

– Hafız Celaluddin Suyutî, el-Camiu's-Sağir.

– Allame Menavi, Camiu's-Sağir'in Şerhi.

– Mühaddis Vahabiye, Şeyh elbani.[30]

– Allame Muhakkik Şeyh Ahmed el-Benna.[31]

– Ustat Allame Tevfik Ebu İlm.[32]

Sahabeden Sakaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Sakaleyn hadisini 34 sahabî nakletmiştir:

– Ali b. Ebi Talib (a.s).

– İmam Hasan Müçteba (a.s).

– Selman-ı Farisi.

– Ebuzer Gaffari.

– Abdullah b. Abbas.

– Ebu Said Hudrî.

– Cabir b. Abdullah Ensari.

– Ebu Haysem b. Teyyihan.

– Huzeyfe b. Yeman.

– Huzeyfe Gaffari.

– Huzeyfe b. Sabit Zuşşehadeteyn.

– Zeyd b. Sabit.

– Zeyd b. Erkam.

– Ebu Hureyre ed-Dusi.

– Abdullah b. Hantab.

– Cübeyr b. Müt'im.

– Berâ b. Azib.

– Enes b. Malik.

– Abdurrahman b. Afv Teymi

– Sa'd b. Ebi Vakkas.

– Amr b. As.

– Sahl b. Saad Ensari.

– Adiy b. Hatem.

– Ebu Eyyup Ensari.

– Ebu Şureyh Huzai.

– Ukbe b. Amir.

– Ebu Kudame Ensari.

– Ebu Leyla Ensari.

– Humeyze Eslemi.

– Amir b. Leyla b. Hamza.

– Fatımatu'z-Zehra (s.a).

– Ümmü Seleme (Hz. Peygamber'in Eşi).

– Ümmü Hani, Ali'nin (a.s) kız kardeşi.

Tabiinden Hadisi Nakledenler

Tabiinden on dokuzu bu hadisi nakletmiştir. Örneğin:

– Amir b. Vasile.

– Atiyye b. Sa'd Avfi.

– Haris Hemdani.

– Esbağ b. Nübate.

– Abdullah b. Ebu Rafi.

Dördüncü Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Dördüncü asırda hadisi on sekiz Ehlisünnet alimi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Ahmed b. Şueyb Nesai, öl. 303, Sünen-i Neseî ve el-Hasais'de, s.21.

– Hafız Ebu Ya'la Musuli, öl. 307, Ebu Ya'la'nın Müsne-di'nde, c.2, hadis: 102.

– Muhammed Cerir-i Taberî, öl. 310.

– Ebu Bekir Muhammed b. İshak, öl. 311, İbn Huzeyme Sıhah'ında, s.340.

– Ebu Avane Yakup b. İshak İsferayinî, öl. 316 Ebu Avane'nin Müsnedi'nde.

– Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed b. Selame, öl. 321, Müşkilu'l-Asar, c.2, s.307.

– Ebu Ömer Ahmed b. Muhammed b. Abdurabbih Kut-rubi, öl. 328, el-İkdu'l-Ferid, c.2, s.158.

– Hafız Ebu'l-Kasım Taberani, öl. 360, el-Mücemu's-Sağir, c.1, s.131 ve el-Mücemu'l-Kebir, c.3, s.63.

– Abdullah b. Adi Cürcani, öl. 365, el-Kamil Fi Zu-afai'r-Rical, c.6, s.2087.

– Ebu Mansur Muhammed b. Ahmed b. Ezher Ezheri, öl. 370, Tehzibu'l-Luga, c.9, s.78.

– Hafız Ali b. Ömer b. Ahmed Bağdadi Darekutni, öl. 385, el-Mu'telef ve'l-Muhtelef, c.2, hadis: 1046.

– Ebu Süleyman Ahmed b. Muhammed b. Hattabi, öl. 388, Garibu'l-Hadis, c.2, s.192.

Beşinci Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Sakaleyn Hadisi'ni beşinci asırda Ehlisünnet alimlerinden yirmi bir kişi nakletmiştir. Örneğin:

– Ebu Abdullah Hakim Nişaburî, öl. 405, el-Müstedrek Ale's-Sahiheyn, c.3, s.90

– Kadı Abdulcabbar Mutezili, öl. 414, el-Muğni Fi'l-Ah-kam, c.1, s.191

– Ebu İshak Salebi, öl. 427, el-Keşf ve'l-Beyan, İ'tisam Ayeti'nin tefsirinde

– Ebu Nuaym İsfehani, öl. 430, Hilyetu'l-Evliya, c.1, s.148

– Ahmed b. Hüseyin b. Ali Beyhaki, öl. 458, es-Sünenu'l-Kubra, c.2, s.148

– Ebu Bekir Hatip Bağdadi, öl. 463

– İbn Meğazili Şafiî, öl. 483, Menakıb-ı Emiri'l-Mü-minin (a.s), s.234

– Ebu Abdullah Hümeydi, öl. 488, el-Cem Beyne's-Sahiheyn

Altıncı Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Sakaleyn Hadisi'ni altıncı asırda Ehlisünnet alimlerinden yirmi dört kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Ebu Muhammed Hüseyin Mesut Beğevi, öl. 516, Mesa-bihu's-Sünne, c.2, s.205

– Ebu'l-Hüseyin Rezin Ebderi, öl. 529, el-Cem Beyne's-Sıhahu's-Sünne

– Carullah Zemahşeri, öl. 538, el-Faik Fi Garibi'l-Ha-dis, c.1, s.170

– Hatip Harezmi, öl. 569, el-Menakıb, s.200

– Hafız Ebu'l-Kasım b. Asakir Şafiî, Tarih-i Dimişk, c.1, s.45

Yedinci Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Sakaleyn Hadisi'ni yedinci asırda Ehli Sünnet alimlerinden yirmi bir kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Fahreddin Razi, öl. 606, Mefatihu'l-Gayb, c.3, s.13

– İbn Esir Cezeri, öl. 606, Camiu'l-Usul, c.1, s.187

– Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed, İbn Esir Şafiî adıyla ünlü, öl. 630, Usdu'l-Gabe, c.2, s.12

– Ebu Salim Muhammed b. Talha Kuraşi, öl. 652, Metalibu's-Suul, s.8,

– Sıbt el-Cevzî, öl. 654, Tezkiretu'l-Havas, s.323

– İbn Ebi'l-Hadid Mutezili, öl. 656 Nehcü'l-Belâğa Şerhi, c.2, s.130

– Hafız Muhammed b. Yusuf Genci Şafiî, öl. 658, Kifayetu't-Talib, s.53

– Yahya b. Şeref Nevevî, öl. 676, el-Menahic Fi Şerh-i Sahih-i Müslim, c.15, s.180

– Ebu'l-Abbas Şemseddin Ahmed b. Hullakan, öl. 681, Vefeyatu'l-A'yan, c.2, s.169

– Muhibbuddin Taberî, öl. 694, Zehairu'l-Ukba, s.16

Sekizinci Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Sakaleyn Hadisi'ni sekizinci asırda Ehlisünnet alimlerinden yirmi dört kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Cemaluddin İbn Manzur İfriki, öl. 711, Lisanu'l-Arab, "İtret" maddesi

– Sadruddin Hemvinî, öl. 722, Feraidu's-Simteyn, c.1, s.318

– Nizamuddin Hasan b. Muhammed Nişaburî, öl. 727, Garaibu'l-Kur'ân, c.1, s.349

– İbn Teymiye Harrani, öl. 728, Minhacu's-Sünne, c.4, s.85

– Alauddin Bağdad-i Hazin, öl. 745, Tefsir-u Lubabi't-Te'vil, c.1, s.257

– Hafız Ebu'l-Haccac Mizzi, öl. 745, Tehzibu'l-Kemal, c.10, s.51

– İbn Hayyan Endülisi, öl. 745, Bahru'l-Muhit Tefsiri, c.1, s.12

– Şemsuddin Zehebi, öl. 748, Telhisu'l-Müstedrek, c.3, s.109 ve Siyeru A'lami'n-Nubela, c.9, s.365

– Cemaluddin Muhammed b. Yusuf Zerendi, öl. 750, Nezmu Düreri's-Simteyn, s.231

– İsmail Ömer b. Kesir Dimişki, öl. 774, Tefsiru'l-Kur-anil-Kerim, Tathir ve Meveddet Ayeti'nin tefsirinde

– Sa'duddin Taftazani, öl. 791, Şerhu'l-Makasid, c.2, s.221

Dokuzuncu Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Bu hadisi dokuzuncu asırda Ehlisünnet alimlerinden sekiz kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Nuruddin Haysemi, öl. 807, Mecmau'z-Zevaid, c.5, s.195

– Mecduddin Firuz Abadi, öl. 817, el-Kamusu'l-Muhit, sakele maddesi

– Hafız b. Hacer Askalanî, öl. 852, Fethu'l-Bari

– Nuruddin İbn Sabbağ Malikî, öl. 855, el-Fusulu'l-Mu-himme, s.23/24

Onuncu Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Bu hadisi onuncu asırda Ehlisünnet alimlerinden yirmi kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Hafız Celaleddin Suyutî, öl. 911, Bu hadisi kitaplarının bir kısmında nakletmiştir. Örneğin: ed-Dürrü'l-Mensur, c. 2, s.60; İhyau'l-Meyyit, s.12; el-Camiu's-Sağir, c.1, s.55; el-Hasaisu'l-Kubra, c.2, s.266; Camiu'l-Ahadis, c.2, s.8341.

– Nuruddin Şerif Semhudi, öl. 911, Cevahiru'l-Akdeyn, c.2, s.86

– Şihabuddin Kastalani, öl. 923, el-Mevahibu'd-Deniyye, c.7, s.7

– İbn Hacer Heysemi Mekki, öl. 973, es-Sevaiku'l-Muh-rika, s.75

– Molla Ali Muttaki Hindi, öl. 975, Kenzü'l-Ummal, c.1, s.48, hadis: 1650

On Birinci Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

Sakaleyn Hadisi'ni on birinci yüz yılda on Ehlisünnet âlimi nakletmiştir. Örneğin:

– Abdurrreuf b. Tacu'l-Arifin Menavî, öl. 1031, Feyzu'l-Kadir, c.2, s.174

– Nuruddin Ali Halebî, öl. 1033, es-Siretu'l-Halebiyye, c.3, s.8

On İkinci Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

On ikinci yüzyılda on sekiz Ehlisünnet âlimi Sakaleyn Hadisi'ni nakletmiştir. Örneğin:

– Muhammed b. Abdülbaki Zerkani, öl. 1122, el-Meva-hibu'd-Deniyye Şerhi, c.7, s.4

– Mirza Muhammed b. Mutesadhan Bedahşanî, Nüzu-lü'l-Ebrar

– Şeyhu'l-İslâm Şebravî, öl. 1162, el-İthaf Bi-Hubbi'l-Eşraf, s.6

On Dördüncü Asırda Sekaleyn Hadisi'ni Nakledenler

On dördüncü yüzyılda on altı Ehlisünnet âlimi Saka-leyn Hadisi'ni nakletmiştir. Örneğin:

– Ahmed b. Zeynî Dehlan, öl. 1304, es-Siretu'n-Nebeviy-ye, c.3, s.300

– Seyyid Mümin b. Hasan b. Mümin Şeblencî, öl. 1308, Nuru'l-Ebsar

– Mensur b. Ali Nasıf, öl. 1371 sonrası, et-Tacu'l-Cami-u'l-Usul, c.3, s.308

– Şeyh Mahmut Ebu Reye, öl. 1390, Azvaun Ale's-Sün-neti'l-Muhammediyye, s.404

Allah Resulü'nün (s.a.a) Vasiyeti ve Sakaleyn Hadisi

Hz. Peygamber (s.a.a) Sakaleyn Hadisi'ni değişik zaman ve mekanlarda tekrar etmiştir. Bu, "Kitap ve İtretin" kıyamete kadar kalacağına dair açık bir delildir.

Bazı nakillerde, Hz. Peygamber'in (s.a.a) "vasiyet" lafzıyla bunu ifade ettiği yer almıştır. Mesela:

a) Afrikalı İbn Menzur şöyle yazıyor: Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Size Allah'ın (c.c) kitabı ve itretimi vasiyet ediyorum."

b) İbn Hacer Mekki şöyle yazıyor:

"Bazı hadislerde ki onlardan biri Sakaleyn Hadisi'dir; açıkça itrete vasiyet edilmiştir."

Hadis Üzerine

Firuzabadi şöyle diyor: "Sakelan" kelimesi, sakel kelimesinin tesniyesidir ve muhafaza edilen her nefis şey manasına gelir. "Sakaleyn Hadisi"nde aynı anlamda kullanılmıştır.[33]

İbn Manzur İfrikî, "Sekalan kelimesini "sıklan" olarak değerlendirmiş ve ağır anlamına gelen "sıkl" kelimesinin tesniyesi olduğunu belirtmiş ve şöyle eklemiştir: Hz. Peygamber'in ömrünün sonlarında şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ben aranızda iki ağır şey bırakıyorum: Allah'ın kitabı ve itretim."

Sa'leb şöyle diyor: O ikisine sıklayn denilmesinin nedeni, onlarla amel etmenin ağır olduğundan dolayıdır... Demek ki, değerini yüceltmek amacıyla, o ikisini "ağır" olarak nitelemiştir.[34]

İbn Kesir'in Nihaye'sinde şöyle gelmiştir: "Nevevi Sahih-i Müslim'in şerhinde şöyle yazıyor: Hz. Peygamber (s.a.a) o ikisinin azametini ifade etmek amacıyla, ağır olarak nitelemiştir"[35]

Hafız Zerandi şöyle diyor: "Bu ikisini, ağır olarak adlandırmasının sebebi, onlara sarılma ve gözetmenin ağırlığından dolayıdır."

İbn Hacer Mekki yazıyor: "Allah Resulü (s.a.a) Kur'ân ve itretini sakaleyn olarak adlandırdı; çünkü "sakaleyn" korunması gereken her nefis şey demektir. Bu iki şey, öyledir; zira onların her ikisi de ledünnî ilimlerin, ilâhî sırlar ve hikmetlerin madenidirler; bu yüzden Peygamber (s.a.a) halkı o ikisine uymaya ve o ikisinden ilim öğrenmeğe teşvik etmiştir."

Sakaleyn Hadisi'nden Çıkan Sonuçlar

Bu hadisten şu noktalar çıkarılabilir:

1- Hadis Ehlibeyt'in masumiyetini ifade ediyor. Bu hususu birkaç açıdan ispat edebiliriz:

Birincisi, itretin Kur'ân'la birlikteliği (ki Kur'ân'a batıl ulaşamaz). Kur'ân her türlü hata ve yanlıştan uzak olduğu gibi, itret de her türlü hata ve yanlıştan uzaktır.

Üstad Tevfik Ebu İlm Mısrî şöyle yazıyor:

"Hz. Peygamber (s.a.a) itreti kendisine batılın yol bulamayacağı kitapla birlikte söz konusu etmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ne önceden onun hükümlerini iptal eden bir kitap gelmiştir, ne de ondan sonra gelir ve batıl, ona zarar veremez."[36] Hiç biri diğerinden ayrılmaz. Hz. Peygamber (s.a.a) bu hadisi ümmet sapıklıktan korunsun diye defalarca tekrar etmiştir."

İkinci olarak Peygamber (s.a.a) itrete sarılmayı delaletten korunmanın sebebi olarak bilmiştir.

Son olarak itretle kitabın birbirinden ayrılışı ve onun günaha bulanışı yalanlanmıştır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.a) kitap ve itretin ayrılmayacağını haber vermiştir.

2- Her ikisine sarılmak gerekir. Her ikisine birlikte sarılmamak, sapıklığa yol açar; çünkü hadiste şöyle yer almıştı: "İkisine sarılırsanız, sapmazsınız."

3- Pak itretin devam edeceği anlaşılıyor; çünkü Kur'ân ve itretin birlikteliği söz konusu edilmiş ve yeryüzünün kitap ve itretten boş kalmayacağı ifade edilmiştir.

İbn Hacer-i Haysemi yazıyor: Sakaleyn Hadisi zamanın kıyamete kadar Ehlibeyt ve kitaptan boş kalmayacağına delalet etmektedir. Hemen ardından şunu ekliyor: Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu: "Her zamanda Ehlibeyt'imden adil kimseler olacaktır."[37]

4- İlimde Ehlibeyt'in üstünlüğü. "İtret" Kur'ân'ın dengidir ve şeriatin bütün meselelerini bilir. Zira Kur'ânla ilgili olarak şöyle gelmiştir. "Hiçbir küçük ve büyüğü gözden kaçırmadı ve onların hepsini saydı." Öyleyse Kur'ân'ın dengi de aynı şekildedir."

İbn Hacer Mekki şöyle yazar:

"Kitap ve itretin her ikisi de ledünnî ilimlerin, yüce sır ve hikmetlerin ve şeriatin madenidir."[38]

Taftazani hadisi naklettikten sonra şöyle yazıyor:

"Yüce Allah'ın itreti kitabla nasıl bir arad zikrettiğini görmüyor musun? Her ikisine sarılmak dalaletten kurtuluş vesilesidir. Sarılmanın anlamı, öğretileri ve hidayeti onlardan almaktan başka bir şey değildir. Öyleyse itret de bu şekildedir."[39]

"Kitabellah ve Sünnetî" Hadisine Eleştiri

Üstad Muhammed Ebu Zühre (Mısırlı yazar) şöyle der:

"Sakaleyn Hadisi'ni "Kitabellah ve sünnetî" şeklinde nakleden hadis kaynakları, "Kitabellah ve itretî" lafzıyla nakleden kaynaklara oranla daha güvenilirdir."[40]

Cevapta şöyle denebilir: "Kitabellah ve sünnetî" hadisi eleştirilebilir niteliktedir. Muhammed Ebu Zühre'nin sözünü eleştirirken birkaç noktayı bilmek faydalıdır.

"Kitabellah ve sünnetî" hadisini Ehlisünnet alimlerinden bazıları nakletmiştir. Örneğin:

– Malik b. Enes, el-Muvatta'da Allah Resulü'nden şöyle naklediyor: "Ben aranızda iki şey bırakıyorum ki ona amel ettiğiniz takdirde sapmazsınız; Allah'ın kitabı ve Allah'ın Nebisinin sünneti."[41]

– İbn Hişam, es-Siretu'l-Halebiye.[42]

– Hakim Nişaburî, el-Müstedrek Ale's-Sahiheyn.[43]

– Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübra'da.[44]

– İbn Abdulbirr, et-Temhid.[45]

– Kadı Ayaz, el-İlma'da.[46]

– Suyutî, Camiu's-Sağir.[47]

– Muttaki Hindi, Kenzü'l-Ummal.[48]

Hadisin Senet Açısından İncelemesi

Hadisi senet açısından incelemesine geçmeden önce, aşağıdaki hususların bilinmesinde yarar vardır:

– Buharî ve Müslim bu hadisi nakletmemişler.

– Bu rivayet Ehlisünnet'in ünlü sahih kitaplarından hiç birinde yer almamıştır. Sahih-i Tirmizî, Sahih-i Nesei, Sünen-i İbn Mace, Sünen-i Ebi Davud ve benzeri...

– Bu hadis Ehlisünnet'in muteber müsnetlerinde de gelmemiştir. (Müsned-i Ahmed b. Hanbel gibi).

– Ehlisünnet alimlerinden bazıları hadisin garabetini belirtmişlerdir. Hakim el-Müstedrek'te şöyle diyor: "Sünnet'e sarılmanın zikri bu hadiste, garip bir şeydir."

Keşfu'z-Zünun kitabında şöyle gelmiştir:

"Muvatta-ı Malik, eski ve mübarek bir kitaptır; o sahih hadisleri bir araya toplamayı kastetmiştir; ama onun topladıkları kendi nezdinde sahihtir; hadis ehli ıstılahına göre değil."[49]

Suyutî İbn Hazm'dan şöyle naklediyor:

"Ben, Muvatta-ı Malik'de gelenleri saymışımdır. Onda beşyüz küsur müsnet; üç yüz küsur mürsel; yetmiş küsur zayıf hadis buldum ki Malik'in kendisi de onlara amel etmemiştir. Ve Muvatta'da zayıf hadisler vardır ki ulemanın çoğunluğu onları zayıf saymışlardır."[50]

Bu hadis muvatta'da senetsiz olarak nakledilmiştir ve İbn Abdulbirr'in naklettiği senet de zayıftır.

"Kitabellah ve sünnetî" hadisi İbn Hişam'ın siretinde, senetsiz olarak gelmiştir. Hakim Nişaburî Müstedrek'te İbn Abbas ve Ebu Hüreyre'den nakletmiştir.

İbn Abbas'ın senedinde, yer alan İsmail b. Ebu Üveys, baba oğul, her ikisi de zayıftır.

Ebu Muin şöyle diyor: "İsmail kendi dayısından hiç kimsenin kabul etmediği garip hadisler naklediyor."

İbn Salih şöyle diyor: "Ben onu sahih bilmiyorum.

İbn Hazm, el-Muhalla'da Ebu'l-Futuh Ezdi'den, o da Seyf b. Muhammed'den şöyle naklediyor: "İsmail b. Ebu Üveys yalan hadis uyduruyordu ."[51]

Ebu Hüreyre'nin senedi, Salih b. Musa Talhi Kufi'dendir ve İbn Muin onu sahih bilmiyor. İbn Muin'den şöyle nakledilir: "Salih ve Musa değerden yoksundurlar ve hadislerine itibar edilmez."

Buharî şöyle söylemiştir: "O (Salih ve Musa Kufi) hadis münkiridir."

Nesei, İbn Adiy, Tirmizî, Akilî ve Ebu Nuaym, "Salih b. Musa"yı onaylamamış ve onun hadislerini kabul etmemişlerdir.

Beyhaki, İbn Abbas ve Ebu Hüreyre'den iki senet nakletmişlerdir ki her ikisi de zayıftır.

et-Temhid'de, Ehlisünnet ricalindan bir kısım zayıf sayılmıştır.

Burada sadece "Kesir b. Abdulah"a işaret ediyoruz:

İbn Hatem şöyle der: "O metin değildir." Nesei, "O sıka değildir." der. Adiy'den: "Onun naklettiği rivayetlere uyul-maz." dediği nakledilir. Abdulbirr'den şöyle nakledilir: "Onun zaafına dair icma vardır."

İbn Hayyan şöyle belirtir: "Kesir b. Abdullah, baba ve ceddinden yalan ve sahte hadisler naklediyor; ki onların nakli, şaşkınlığı ifade etme amacı dışında helal değildir."[52]

Kadı Ayaz, el-İlma'da "Kitabellah ve sünnetî" hadisini nakletmiş ve demiştir ki: Bu hadisin ravilerinden bir kısmı, Ehlisünnet ricalının nezdinde zayıf sayılmıştır. "Şüeyb b. İbrahim" gibi ki Seyf b. Ömer'in kitaplarının ravisidir ve İbn Adiyy onu zayıf saymıştır ve demiştir ki: "O maruf değildir."[53]

Ezdi şöyle diyor: "Onun hadisleri terkedilmiştir."

Yine Sabbah Muhammed şöyle söylüyor: "O uydurduğu hadisleri güvenilir şahıslara nispet ederek nakletmiştir."[54]

"Seyf b. Ömer'i, Ebu Muin, Ebu Hatem, Ebu Davud, Nesei, Darekutni gibi Ehlisünnet ricalından bir çoğu, hadislerini zayıf veya terkedilmiş olarak bilirler.

Suyutî, Camiu's-Sağir'de "Kitabellah ve sünnetî" hadisini Müstedrek-i Hakim'den naklediyor. Biz Müstedrek'in hadisinin senediyle ilgili bazı bilgiler sunduk.

Muttaki Hindi, "kitabellah ve sünnetî" hadisini birkaç senetle nakletmiştir: Hakim, Ebu Hüreyre'den; Hakim, İbn Abbas'tan; Beyhaki, İbn Abbas'tan, el-İbane Kitabı, Ebu Hüreyre'den. Biz her biriyle ilgili bilgi verdik.

Verilen bilgiler ışığında, nasıl "kitabellah ve sünnetî" hadisi, "kitabellah ve itreti" hadisi karşısında sunulabilir?

İki Hadisi Cem Etme İmkanı

Eğer "kitabellah ve sünnetî" hadisinin senedini sahih bilsek bile "kitabellah ve itreti" hadisiyle çelişkisi söz konusu olmaz. Çünkü Allah Resulü'nün itretine sarılmak onun sünnetlerinden birisidir. Bu durumda İtret'ten yüz çevirmek, sünnet'in terki sayılır.

Eğer "kitabellah ve sünnetî" hadisini sahih olarak değerlendirirsek, onu "kitabellah ve itreti" hadisiyle cem etmemiz ve şöyle dememiz gekecektir: Hz. Peygamber (s.a.a) kendisinden sonra üç şeyi emanet bırakmıştır: Allah'ın kitabı, Resulün sünneti ve kitap ve sünneti bilen insanları (yani Ehlibeyt'i).

İbn Hacer şöyle şöyle der: Hz. "Peygamber (s.a.a), ümmetinin, kitaba, sünnete ve bu ikisini bilen alimlere sarılmasını zorunlu kılmıştır. Bu husustaki hadislerden bu üç şeyin kıyamete kadar kalacağı anlaşılır."[55]

Sanki Şeyh Muhammed Ebu Zühre "adet"in mefhumuna istinaden, bu iki hadisi mütearız bilmiştir; ama bilindiği üzere "adet'in mefhumu hüccet değildir.

"Kitabellah ve Sünnetî" Hadisinin "Şeyheyn"in Siretiyle Çelişkisi

Hadisin kitabet, tedvin ve naklinin birinci ve ikinci halife tarafından yasaklanması, tarihin bilinen bir gerçeğidir. Eğer "kitabellah ve sünnetî" hadisini Hz. Peygamber'den olduğunu kabul edersek, şöyle bir soru çıkar karşımıza: Pe-ki neden "Şeyheyn" hadisle ilgili böyle bir yasak uyguladılar? Bu hadis mi yanlış? Yoksa "Şeyheyn"in sireti mi?

4- "İlim Şehri" Hadisi

Ehlibeyt'in, özellikle Ali'nin (a.s) dinî merciliğini ispatlayan delillerden birisi de "Ene Medinetü'l-İlm" hadisidir.

Hadisin Tabiri

Hakim Nişaburî, İbn Abbas ve Cabir b. Abdullah'tan naklediyor ki Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Ben ilim şehriyim ve Ali onun kapısıdır, öyleyse ilim şehrine girmek isteyen, ona kapısından girsin."[56]

Sahih-i Tirmizî de Allah Resulü'nden şöyle nakledilir:

"Ben ilim şehriyim, Ali de onun kapısıdır."[57]

Sahabeden Hadisi Nakledenler

– Emirü'l-Müminin Hz. Ali (a.s)

– İmam Hasan Müçteba (a.s)

– İmam Hüseyin (a.s)

– Abdullah b.Abbas

– Cabir b. Abdullah Ensari

– Abdullah b. Mesud.

– Abdullah b. Ammar

– Huzeyfe b. Yeman

– Enes b. Malik

– Amr b. As

Tabiinden Hadisi Nakledenler

– İmam Zeynelabidin (a.s)

– İmam Muhammed Bakır (a.s)

– Esbağ b. Nübate

– Cerir Zebbi

– Haris b. Abdullah Hemdani

– Sa'd b. Tureyf Hanzali

– Sa'd b. Cerir

– Seleme b. Kuheyl

– Süleyman b. Mehran

– Asim b. Hamza Seluli

– Abdullah b. Osman b. Heysem

– Abdurrahman b. Osman

– Abdurrahman b. Asile Muradi

– Mucahid b. Cebr

Üçüncü Asırda Hadisi Nakledenler

Bu hadisi üçüncü asırda Ehlisünnet alimlerinden on dokuz kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Hafız Yahya b. Muin Bağdadi, öl. 233, Müstedrek, c.3, s.138

– Ebu İsa Tirmizî, öl. 274, Müstedrek, c.5 s.569

– Ahmed b. Hanbel öl. 241

– Bezzar öl. 293

Dördüncü Asırda Nakledenler

Hadisi Ehlisünnet alimlerinden otuz bir kişi nakletmiştir. Örneğin:

– Ebu Cafer Taberî, öl. 310, Tehzib'ul-Asar, s.150

– Ebu'l-Kasım Taberani, öl. 360, Mu'cemu'l-Kebir, c.11 s.55

– Cüabi, öl. 355

Beşinci Asırda Nakledenler

Hadisi beşinci asırda Ehlisünnet alimlerinden yirmi sekiz kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Hakim Nişaburî, ö:405, el-Müstedrek, c.3, s.137

– Ebu Nuaym İsfahanî, öl. 430, Marifetu's-Sahabe, c.1, s.308

– Ebu Bekir Beyhaki, öl. 458, Maktel-i Harezmi, c.1, s.43

– Hatip Bağdadî öl. 463, Tarih-i Bağdad, c.4, s.348

– İbnu'l-Mağazili Şafiî, öl. 483, Menakıb-ı Ali b. Ebi Talib, s.80

Altıncı Asırda Nakledenler

Bu hadisi Ehlisünnet alimlerinden yirmi iki kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Ahmed b. Muhammed b. Ali Asim-i, öl. 558

– Sem'an-i Muruzi, öl. 562, el-Ensab, c.3, s.475

– Hatip Harezmi, öl. 568, el-Menakıb, s.82

– İbn Asakir Dimişki, öl. 571, Muhtasaruı Tarih-i Di-mişk, c.18, s.17

Yedinci Asırda Nakledenler

Hadisi yedinci asırda Ehlisünnet alimlerinden on yedi kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Muhammmet b. Muhammed Cezeri, öl. 606, Camiu'l-Usul, c.9, s.473

– Ali b. Muhammed Cezeri, öl. 630, Usdu'l-Gabe, c.4, s.100

– Sıbt b. Cevzî, öl. 654, Tezkiretu'l-Havas, s.48

– Genci Şafiî, öl. 658, Kifayetu't-Talib, s.220

– Muhibbuddin Taberî, öl. 694, er-Riyazu'n-Nazre, c.3, s.140

Sekizinci Asırda Nakledenler

Hadisi sekizinci asırda Ehlisünnet alimlerinden on üç kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Şeyhu'l-İslâm Hemmui, öl. 722, Feraidu's-Simteyn, c.1, s.98

– Hafız Ebu'l-Haccac Mizzi, öl. 742, Tehzibu'l-Kemal, c.20, s.485

– Zehebi, öl. 748, Tezkiretu'l-Huffaz, c.4, s.1231

Dokuzuncu Asırda Nakledenler

Hadisi Ehlisünnet alimlerinden on dört kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Nuruddin Heysemi, öl. 807, Mecmau'z-Zevaid, c.9, s.114

– Muhammed b. İsa Dimyerî, öl. 808, Hayatu'l-Hayvan, c.1, s.79

– Şahabuddin Askalanî, öl. 852, Tehzibu't-Tehzib, c.7, s.296

– İbn Sabbağ Malikî, öl. 855, el-Fusulu'l-Muhimme, s.36.

– Bedruddin Ayini, öl. 855, Umdetu'l-Gari, c.16, s.215

Onuncu Asırda Nakledenler

Hadisi onuncu asırda Ehlisünnet alimlerinden yirmi dördü nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Celaluddin Suyutî, öl. 911, el-Camiu's-Sağir, c.1, s.415

– Semhudi, öl. 911, Cevahiru'l-Akdeyn, s.303

– Ahmed b. Muhammed b. Askalanî Şafiî, öl. 923, el-Mevahibu'l-Ledünniyye, c.2, s.20

– İbn Hacer Heysemi, öl. 974, es-Sevaiku'l-Muhrika, s.112

– Muttaki Hindi, öl. 975, Kenzü'l-Ummal, c.11, s.614

On Birinci Asırda Nakledenler

Hadisi Ehlisünnet'ten yirmi alim nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Menavi, öl. 1031, Feyzu'l-Kadir, c.3, s.46 ve et-Teysir, c.1, s.377

– İbn Kesir Mekki Şafiî, öl. 1047, Vesiletu'l-Meal, s.123, bab: 4

On İkinci Asırda Nakledenler

Hadisi on ikinci asırda Ehlisünnet alimlerinden on dokuz kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Kuranî Şafiî, öl. 1101, en-Nebras

– Zerkani Malikî, öl. 1122, Şerhu'l-Mevahibi'l-Ledün-niyye, c.3, s.143

On Üçüncü Asırda Nakledenler

On üçüncü asırda Ehlisünnet alimlerinden yirmi iki kişi bu hadisi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Muhammed b. Ali Sabban, öl. 1205, İs'afu'r-Rağibin, s.156

– Alusî, öl. 1270, Ruhu'l-Meani

On Dördüncü Asırda Nakledenler

Ehlisünnet alimlerinden on kişi bu dönemde nakletmiştir. Örneğin:

– Zeyni Dehlan Şafiî, öl. 1304, el-Futuhatu'l-İslâmiyye

– Nehbani Şafiî, öl. 1350

"İlim Şehri" Hadisini Tartışmaya Açık Bilmeyenler

"İlim Şehri" hadisini, Ehlisünnet alimlerinden otuz dokuz kişi doğruluğunda şüphe edilmeyen kesin hadislerden bilmiştir. Bazıları şunlardır:

– Asimi, Zeynu'l-Feta'da;

– Muhibbuddin Taberî Şafiî;

– Genci Şafiî, Kifayetu't-Talib;

– Şemsuddin Zerendi, Dürerü's-Simteyn'de

– Seyyid Ali Hemdani, el-Meveddetu'l-Kurba'da

– İbn Sabbağ Malikî, el-Fusulu'l-Mühimme'de

– İbn Hacer Mekki, es-Sevaiku'l-Muhrika'da

İlim Şehri Hadisini Şiir Hâline Getirenler

Büyük şair ve ediplerden bazısı "İlim Şehri" hadisinin içeriğini şiir hâline getirmişlerdir. Örneğin:

– Ebu'l-Kasım Firdevsi

– Hekim Senai

– Harezmi Mekki

– Feriduddin Ettar

– Celaluddin Belhi

– Sa'di Şirazi

Hadisin Sahih Olduğunu Belirtenler

Yirmi bir Ehlisünnet alimi hadisin sahih olduğunu belirtmişlerdir. Örneğin:

– Hafız Ebu Zekeriyya Bağdadi, es-Sevaiku'l-Muhrika, s.122

– Ebu Cafer Taberî, Tehzibu'l-Asar, s.104

– Hakim Nişaburî, el-Müstedrek, c.3, s.137

– Hatip Bağdadi

– Celaluddin Suyutî, Cem'u'l-Cevami

– Yahya b. Muin, (Tehzibu'l-Kemal ve Tehzibu't-Tehzib adlı eserlerde Eba Salt Hirevî'nin tercümesinde nakledildiğine göre) İbn Teymiye'nin Yahya b. Muin'in tashihlerine güvendiği bilinir.

Hadisin İçeriği

Hadisten anlaşılan bazı noktalara değiniyoruz:

a) Bu hadis, Ali'nin (a.s) bilgide üstünlüğünü ifade eder, bilgide üstünlük efdaliyeti; efdaliyet ise imameti gerektirir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "…Hakka götüren mi uyulmaya daha layıktır, yoksa doğru yola götürülmedikçe kendisi doğru yolu bulamayan mı? O hâlde neyiniz var? Nasıl hükmediyorsunuz?"[58]

b) Ali (a.s) masumiyet sıfatına sahiptir; zira masumdan başkası ilim kapısı olamaz.

c) İmam ilimde vasıtadır. İslâm ümmeti Hz. Peygamber'in (s.a.a) ilimlerini Emirü'l- Müminin'den (a.s) almaları gerekir.

ç) Ali (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) ilminin hafızıdır. Bu da Ali'nin (a.s) bütün sahabeden üstün olduğunu gösterir.

d) İslâm ümmeti Ali'ye (a.s) baş vurmaları gerekir. Allah Resulü'nün ilmini arayan, onun kapısından, (ki Ali'dir) girmelidir.

"Ben İlim Şehriyim" Hadisinin Tanıkları

1- Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:

"Ben hikmet eviyim ve Ali onun kapısıdır."

Ehlisünnet alimlerinden elli dokuzu bu hadisi nakletmiştir. Örneğin:

– Tirmizî, el-Camiu's-Sahih, c.5, s.596; hadis: 3723.

– Ebu Nuaym İsfahanî, Hilyetu'l-Evliya, c.1-s,64.

– Celaluddin Suyutî, el-Camiu's-Sağir, c.1, s.108.

– Muttaki Hindi, Kenzü'l-Ummal, c.12, s.201.

– Abdurrauf Menavi, Feyzu'l-Kadir, c.3, s.46.

2- Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:

"Ben hikmet şehriyim ve Ali onun kapısıdır."

Bu Hadisi Ehlisünnet alimlerinden on iki kişi nakletmiştir. Bazıları şunlardır:

– Ebu Nuaym İsfahanî, Hilyetu'l-Evliya, c.1, s.61.

– Hatib-i Bağdadi, Tarih-i Bağdad, c.11, s.204.

– Abdurrauf Menavi, Feyzu'l-Kadir, c.3, s.46.

3- Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle rivayet edilir:

"Ben ilim eviyim; Ali ise onun kapısıdır."

Bu hadisi Ehlisünnet alimlerinden altısı nakletmiştir. Örneğin:

– Muhibbuddin Teberi Şafiî, Zehairu'l-Ukba, s.77.

– Ali Gari, el-Mirkat, c.5, s.578.

Başka Birkaç Tanık

Hz. Peygamber (s.a.a) Fatıma'ya (s.a) şöyle buyurdu:

"Ben seni ümmetimin en iyisiyle evlendirdim, o ümmetin en bilgini ve amelde onların en üstünüdür. O bana ilk iman getirendir."[59]

Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki:

"Benden sonra ümmetimin en bilgini, Ali'dir."[60]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Ali benim ilmimin kapısıdır."[61]

Hakim, Müstedrek'te Saad b. Ebi Vakkas'tan Ali'ye (a.s.) sebbeden bir topluluğun arasında öne çıkarak şöyle dediğini nakleder:

"Niçin Ali b. Ebu Talib'e küfür ediyorsunuz? O İslâm'a ilk iman getiren değil mi? O Hz. Peygamber'le (s.a.a) ilk namaz kılan değil mi? O halkın en zahidi değil mi? O halkın en bilgini değil mi?...[62]

– Aişe'den şöyle nakledilir:

"Ali, sünnet hususunda halkın en bilginidir."[63]


[1]- Nahl, 44

[2]- Ahzab, 33

[3]- Müsned-i Ahmed, c.6, s.323

[4]- Sahih-i Tirmizi, c.5, s.327-328.

[5]- age. c.5, s.327.

[6]- Sahih-i Müslim, c.7, s.130.

[7]- el-Mizan, c.16, Ahzab Suresi, 33. ayetin tefsiri

[8]- Nisâ, 59.

[9]- Nahl, 44.

[10]- Nisâ, 105.

[11]- el-Mizan, c.4, s.438.

[12]- Nisâ, 59

[13]- Tercemetu'l-İmam, İbn Asakir, c.1, s.364-384 ve el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.7, s.354.

[14]- Sahih-i Müslim, İmam Nevevi'nin şerhiyle, c.2, s.201, Kitabu'l-İmare.

[15]- el-Bahru'l-Muhit, c.3-s.278, Saadet Matbaası, Mısır.

[16]- Camiu'l-Beyan, c.5-s.79.

[17]- Menakıbu'l-Murtazavi, s.56.

[18]- Yenabiu'l-Mevedde, s.134 ve 137.

[19]- Şevahidu't-Tenzil, c.1, s.189, hadis: 202-203, 204.

[20]- Tefsiru'l-Kebir, c.3, s.357.

[21]- Feraidu's-Simteyn, c.17, s.314.

[22]- Sahih-i Müslim, c.7, s.122.

[23]- Müsned-i Ahmed, c.5, s.181.

[24]- Sahih-i Tırmizi, c.5, s.621.

[25]- es-Sevaiku'l-Muhrika, 89-90.

[26]- Kenzü'l-Ummal, c.1, s.380.

[27]- Mecmau'z-Zevaid.

[28]- el-Bidaye ve'n-Nihaye, c.5, s.209; Tefsiru'l-Kur'ân'i'l-Kerim, c.6, s.199.

[29]- Camiu's-Sağir, c.2, s.217.

[30]- Sahihu Camii's-Sağir, c.2, s.217.

[31]- er-Rabbani, Ahmed b. Hambel'in Müsned'inin tertibine göre, c.1, s.186

[32]- Ehlu'l-Beyt, s.77, 80.

[33]- el-Kamusu'l-Muhit, "sakl" kökü.

[34]- Lisanu'l-Arab, "Sakl" kökü.

[35]- en-Nihaye Fi Garibi'l-Hadis, "Sakl" kökü.

[36]- Fussilet, 42

[37]- es-Savaiku'l-Muhrika, s.149

[38]- Savaiku'l-Muhrika, s.149.

[39]- Şerhu'l-Makasid;, c.2, s.222.

[40]- el-İmamu's-Sadık, s.201.

[41]- el-Muvatta Suyutînin şerhiyle, c.2, s.208.

[42]- Sire-i İbn Hişam, c.4, s.603.

[43]- el-Müstedrek Ale's-Sahiheyn, c.1, s.93.

[44]- Sünen-i Kübra, c.10, s.114.

[45]- et-Temhid.

[46]- el-İlma Fi Zabti'r-Rivaye ve Tegyidu's-Sima, s.8, 9.

[47]- Feyzu'l-Kadir, c.3, s.240.

[48]- Kenzü'l-Ummal, c.2, el-İtisam bi'l-Kitab ve's-Sünne babı.

[49]- Keşfu'z-Zünun, c.2.

[50]- Tenviru'l-Hakaik, c.1, s.9.

[51]- Tenzibu't-Tehzib, c.1, s.271.

[52]- Tenzibu't-Tehzib, c.8, s.377.

[53]- Lisanu'l-Mizan, c.3, s.145.

[54]- Tehzibu't-Tehzib, c.4, s.358.

[55]- es-Sevaiku'l-Muhrika, s.148.

[56]- el-Müstedrek, c.3, s.136 ve...

[57]- Camiu'l-Usul, c.9, s.473.

[58]- Yunus, 35

[59]- Müsmed-i Ahmed, c.5, s.26; Mecmau'z-Zevaid, c.9, s.101, 114.

[60]- Kenzü'l-Ummal, c.6, s.153.

[61]- Tarih-i Bağdad, c.4, s.158, Kenzü'l-Ummal, c.6, s.153.

[62]- Müstedrek, c.3, s.500.

[63]- er-Riyazu'n-Nezre, c.2, s.193; es-Sevaiku'l-Muhrika, s.76.