Back | Index | Next |
Sahih-i Müslim'de ve Müsned-i Ahmed'de Ata'dan şöyle rivayet edilir: "Cabir b. Abdullah umreden dönmüştü. Ziyaret için evine gittik. Halk ona çeşitli sorular sordu. Sonra sözü müt'a nikâhına getirdiler. Cabir 'Biz Peygamberimiz, Ebu Bekir ve Ömer zamanında müt'a nikâhı yaptık' dedi." Ahmed-i Hanbel'in rivayetinde onun şu sözlerine de yer verilmiştir: "Ömer'in (r.a) halifeliğinin sonlarına kadar bu böyle devam etti." (Müslim, c.9, s.183. Müsned, c.3, s.380)
Sünen-i Beyhaki'den Nafi'in Abdullah b. Ömer'den şöyle rivayet ettiği nakledilir: "Abdullah b. Ömer'e müt'a nikâhı meselesini sordular. O da şöyle dedi: Bu haramdır. Ömer b. Hattab (r.a) eğer böyle bir nikâh yapmış birini ele geçirmiş olsa onu taşlarla recmederdi." (c.2, s.206)
İbn-i Cevzi'nin Mir'at-uz Zaman adlı eserinden şöyle nakledilir: "Ömer şöyle diyor: Vallahi, eğer müt'ayı mubah gören biri bana getirilseydi, onu recmederdim."
İbn-i Rüşd'ün Bidayet-ül Müçtehid adlı eserinde Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet edilir: "Biz Resulullah'ın (s.a.a) zamanında, Ebu Bekir'in döneminde ve Ömer'in halifelik döneminin ilk yarısında müt'a nikâhını uyguladık. Sonra Ömer bunu halka yasakladı." (c.2, s.63)
el-İsabet adlı eserde İbn-i Kelbi şöyle rivayet eder: "Seleme b. Ümeyye b. Halef Cumahi, Hâkim b. Ümeyye b. Avkas-ı Eslemi'nin azat edilmiş cariyesi Selma ile müt'a evliliği yaptı. Selma, Seleme'ye çocuk verdi. Fakat Seleme çocuğun babası olduğunu kabul etmedi. Ömer bu olaydan haberdar olunca müt'a nikâhını yasakladı." (c.2, s.63)
Zad-ul Mead adlı eserde Eyyub'tan şöyle rivayet edilir: "Urve, İbn-i Abbas'a 'Allah'tan korkmuyor musun da müt'a nikâhını mubah ilan ediyorsun?' dedi. İbn-i Abbas: 'Ey Urvecik, anana sor' dedi. Urve, 'Ama Ebu Bekir ve Ömer müt'a nikâhı yapmadılar.' dedi. İbn-i Abbas şu cevabı verdi: Vallahi, Allah'ın azabına uğramadıkça bu tutumu bırakmayacağınızı görüyorum. Ben size Peygamberden (s.a.a) söz ediyorum. Siz bana Ebu Bekir'den ve Ömer'den bahsediyorsunuz." (c.1, s.257)
Ben derim ki: Bu rivayette sözü edilen Urve'nin anası Ebu Bekir'in kızı Esma'dır. Bu kadın Zubeyr b. Avam ile müt'a evliliği yaptı ve bu evlilikten Abdullah b. Zubeyr ile Urve adlarında iki çocuğu oldu.
Rağıb'ın Muhadarat adlı eserinde şöyle deniyor: "Abdullah b. Zubeyr, Abdullah b. Abbas'ı mü'ta nikâhını helâl saydığı gerekçesi ile kınayınca Abdullah b. Abbas, kendisine: 'Anana sor bakalım, babanla arasındaki ocak nasıl tüttü?' dedi. Abdullah b. Zübeyr de bu meseleyi anasına sorunca anası 'Seni müt'a evliliğinde doğurdum' dedi."
Sahih-i Müslim'de Müslim-ul Kura'dan şöyle rivayet edilir: "İbn-i Abbas'a müt'a nikâhı meselesini sordum. Onun mubah olduğunu söyledi. İbn-i Zubeyr bunun yasak olduğunu söylüyordu. İbn-i Abbas 'İşte İbn-i Zubeyr'in anası. O, Peygamberin buna izin verdiğini söylüyor. Yanına gidip kendisine sorun' dedi." Müslim-ul Kura diyor ki: "İbn-i Zubeyr'in anasının yanına gittik. Kadın iri yarı ve kördü. Bize Resulullah'ın (s.a.a) müt'a nikâhına izin verdiğini söyledi."
Ben derim ki: Anlatılan olay gösteriyor ki, kadından müt'a-i hac=hac ile ilgili müt'a değil, müt'a-i nisâ=kadınlarla ilgili müt'a sorulmuştu. Ayrıca başka rivayetler de buna açıklık getiriyor.
Sahih-i Müslim'de Ebu Nadra'dan şöyle rivayet edilir: "Bir defasında Cabir b. Abdullah'ın yanındaydım. Biri geldi ve dedi ki, İbn-i Abbas ile İbn-i Zubeyr hac müt'ası ile müt'a nikâhı konusunda ayrılığa düştüler. Bunun üzerine Cabir şöyle dedi: Resulullah'ın (s.a.a) döneminde her ikisini de yaptık. Fakat sonra Ömer ikisini de yasakladı ve bir daha onları yapmadık." (c.8, s.233)
Ben derim ki: Nakledildiğine göre bu rivayeti Beyhaki de Sünen-ül Kübra adlı eserinde rivayet etmiştir. (c.2, s.206) Bu anlam Sahih-i Müslim'in üç yerinde de farklı ifadelerle nakledilmiştir. Bu rivayetlerin birinde de şöyle deniyor: Cabir diyor ki; Ömer ayağa kalkınca şunları söyledi: "Yüce Allah, Peygamberine istediğini, istediği ölçüde helâl kılmıştı. Haccı ve umreyi Allah'ın emrettiği gibi yapın. Kadınlarla müt'a evliliği yapmaktan vazgeçin. Eğer bir kadınla süreye bağlı evlilik yapan biri bana getirilirse onu recmederim."
Bu içerik Beyhaki'nin Sünen adlı eserinde (c.2, s.206), Cessas'ın Ahkam-ul Kur'an adlı eserinde (c.2, s.147), Kenz-ül Ümmal'de (c.16, s.521), ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde, Razi'nin el-Kebir tefsirinde ve Tayalisi'nin Müsned adlı eserinde yer almıştır.
Tefsir-ul Kurtubi'de Ömer'in bir hutbesinde şöyle dediği yer alır: "İki müt'a var ki, bunlar Peygamber zamanında serbestti. Fakat ben onları yasaklıyor ve yapanları cezalandırırım. Bunlar müt'a-i hac ve müt'ai nisâdır." (c.2, s.392)
Ben derim ki: Ömer'in bu hutbesini bütün nakilciler kabul ediyor. Onu hiçbir şüpheye düşmeksizin nakletmişlerdir. Nitekim el-Kebir tefsirinde, el-Beyan vet-Tebyin tefsirinde, Zad-ul Mead'da, Ahkam-ul Kur'an'da yer almış ve Taberi, İbn-i Asakir ve başkaları bunu nakletmişlerdir.
Taberi'nin "Müstebin" adlı eserinden Ömer'in şöyle dediği nakledilir: "Üç şey Resulullah'ın (s.a.a) döneminde uygulanıyordu; ancak ben onları haram kılıyor ve yapanları cezalandırırım. Bunlar: Müt'a-i hac, mut'a-i nisâ ve ezanda 'hayye alâ hayr-il amel' denilmesidir."
Tarih-i Taberi'de İmrân b. Sevade'den şöyle nakledilir: "Sabah namazını Ömer'in arkasında kıldım. Subhane (İsrâ suresi) ile bir sure daha okudu. Sonra namazdan kalktı. Ben de onunla birlikte kalktım. 'Bir isteğin mi var' dedi. 'Evet, bir isteğim var' dedim. 'Peşimden gel' dedi. Peşinden gittim. İçeriye girince beni de içeri aldı. Yüzü olmayan bir tahta ve sedirin üzerine oturdu. 'Sana nasihat etmeye geldim' dedim. 'Sabah gelsin, akşam gelsin, nasihate gelen hoş geldi' dedi. 'Halk seni dört konuda ayıplıyor' dedim. Elindeki sopanın baş tarafını çenesine ve alt ucunu dizlerine dayayarak: 'Haydi söyle' dedi. 'Söylediklerine göre, hac aylarında umre yapmayı yasakladın. Bunu (yasağı) ne Peygamber (s.a.a), ne de Ebu Bekir (r.a) yapmadı. Bu helâldir.' dedim. Bana şu karşılığı verdi: 'Acaba helâl midir? Eğer insanlar hac aylarında umre yaparlarsa, onu haccın yerine geçmiş görürler. O zaman Mekke, civcivi dışarı çıkmış yumurta kabuğu gibi boş kalır. İnsanlar hacdan geri kalırlar. Oysa hac Allah'ın bağışladığı bir değerdir. Benim kararım doğrudur.'
Kendisine 'Söylendiğine göre, müt'a nikâhını yasakladın. Oysa Allah'ın bağışladığı bir kolaylıktı. Bir avuç karşılığında kadınlardan yararlanıyor, sonra onlardan ayrılıyorduk.' dedim. Bana şöyle dedi: 'Peygamber müt'a evliliğini zaruret döneminde serbest bıraktı. Sonra insanlar genişliğe kavuştular. Sonra baktım ki, bu evliliği bir kere yapan Müslüman tekrar yapıyor. Şimdi isteyen bir avuç karşılığında evlenir, sonra da boşamak suretiyle ayrılır. Benim kararım doğrudur.'
Kendisine 'Hamile bir cariyenin doğum yapar yapmaz azat olacağına, ayrıca efendisinin azat etmesine gerek kalmayacağına karar verdin.' dedim. Bana 'Doğan çocuğun hürmetine (ki azattır) annesinin hürmetini ekledim. Sadece hayır yapmak istedim. Eğer yanlış karar verdim ise Allah'tan af diliyorum' dedi. Kendisine 'Halk senin sertliğinden şikâyetçidir' dedim. Dayandığı sopayı kaldırıp ucuna kadar sıvazladıktan sonra şöyle dedi: "Ben Muhammed'in (s.a.a) arkadaşı idim. -Karkarat-ül Keder seferinde onun yanı başında idi.- Vallahi, ben devesi tam suya kansın diye onu serbest bırakan bir çoban gibiyim. Yoldan sapanları yola döndürürüm. Mütecavizlere hadlerini bildiririm. Onları elimden geldiği kadar terbiye eder, elimden geldiğince yola getiririm. Çok bağırır-çağırırım, ama az vururum. Sopamı kaldırırım, ama elimle vururum. Eğer başka türlü davranırsam ipin ucunu kaçırır, halkı ihmal etmiş olurum."
Muaviye'ye bu konuşmayı aktardıklarında, 'Vallahi, Ömer halkı nasıl idare edeceğini bilir' dedi." (c.4, s.225, Mısır, Dar-ul Maarif baskısı)
Ben derim ki: Bu rivayeti, İbn-i Ebu'l Hadid Şerh-i Nehc-ul Belağa adlı eserinde İbn-i Kuteybe'den aktarmıştır. (c.12, s.121, Dar-ul Kütüb-il İslamiye baskısı)
[müt'a rivayetlerine ilişkin inceleme]
Bunlar müt'a evliliği konusunda bize ulaşan rivayetlerin bir bölümüdür. Bu rivayetleri araştırıcı gözle inceleyenler, bunlardaki çelişkiyi ve zıtlığı görmekte gecikmezler. Bu rivayetlerden elde edilen tek sonuç, Ömer'in, halifeliği döneminde Amr b. Hurays ve Rabia b. Ümeyye b. Halef Cumahi olayları sonunda gördüğü lüzum üzerine bu uygulamayı yasaklamış olduğudur. Müt'a evliliğinin Kur'an'la veya sünnetle neshedildiği iddiası ise, görüldüğü gibi sağlam dayanaktan yoksundur. Üstelik rivayetlerin tümü içerikleri açısından birbirleriyle çelişiyorlar. Çelişmedikleri ortak içerikleri sadece, bu uygulamanın yasaklayıcısının, bu yasağın yürütücüsünün, bu işin haram olduğunun karar vericisinin ve yapanı recm cezasına çarptırıcısının Ömer olduğudur. Bu bir.
İkincisi; bu uygulama Peygamberimiz zamanında onun izni altında geçerli idi. Uygulama eskinin onaylanması biçiminde olmuş olabileceği gibi, Peygamber tarafından ortaya çıkarılabilen bir husus da olmuş olabilir. Müt'a evliliğini, kendilerine fuhuş isnat edilmesi düşünülemeyecek derecede seçkin sahabeler uygulamıştır. Cabir b. Abdullah, Abdullah b. Mesud, Zubeyr b. Avam ve Ebubekir'in kızı Esma gibi. Esma bu tür bir evlilikle Abdullah b. Zubeyr'in baba olmasını sağlamıştır.
Üçüncüsü; İbn-i Mesud, Cabir, Amr b. Hurays gibi sahabeler ile Mucahid, Süddi, Said b. Cubeyr gibi tabiine mensup kimseler bu uygulamayı mubah ilan etmişlerdir.
Rivayetler arasındaki bu büyük farklılık Ehl-i Sünnet alimlerini ilk aşamada bu uygulamanın caiz mi, yoksa haram mı olduğu konusunda görüş ayrılığına, ikinci aşamada da yasaklanma biçimi hakkında görüş farklılığına sürüklemiştir. Öyle ki, bu konudaki şaşırtıcı ve farklı görüşlerin sayısı yaklaşık olarak on beşe ulaşmıştır.
Bu mesele birçok yönden incelemeye konudur. Ama bizi bu yönlerin sadece bir kaç tanesi ilgilendirir. Meselâ bu meselede Ehl-i Sünnet ile Şiî mezhepleri arasında kelâm ilmini ilgilendiren bir tartışma vardır. [İslâm hâkimi Allah'ın hükmünü değiştirme yetkisine sahip midir?] Meselenin başka bir araştırma yönü ayrıntılara dayalı fıkıh araştırmasıdır. Bu alanda meselenin caiz olup olmaması açısından hükmünün ne olduğu irdelenir. Başka bir araştırma yönü tefsir ilmini ilgilendirir. Bu alanda müt'ayla ilgili ayet irdelenir. Bu irdeleme sırasında şu sorulara cevap aranır: Acaba bu ayetin içeriği müt'a nikâhını yasalaştırmak mıdır? Eğer ayetin müt'a nikâhının meşruiyetine delil olduğu kabul ediliyorsa, acaba bu ayet herhangi bir ayetle, meselâ Mü'minun suresindeki ayetle veya evlenme, yasak evlilikler, boşama, iddet ve miras ayetleri ile neshedilmiş midir? Yoksa ayetle değil Peygamberimizin sünneti ile neshedilmiş midir? Bu ayetin müt'a hükmünü yasalaştırdığı kabul ediliyorsa, acaba yepyeni bir hüküm mü getiriyor? Yoksa toplumda varolan bir uygulamayı mı onaylıyor? Buna benzer birtakım hususlar söz konusudur.
Bizim bu kitapta peşinde olduğumuz inceleme, bu üçüncü tip araştırmadır. Bu konuda daha önce bir özet mahiyetinde bir açıklama yapmıştık. Şimdi o açıklamaya ek olarak bu ayetin müt'a nikâhına delil olması ve bu uygulamanın gelenekleşmesi konusunda ileri sürülen ve bizim açıklamamıza ters düşen görüşlere dikkatleri çevireceğiz.
Bir tefsirci bu ayette sürekli nikâhın mihrinin verilmesi konusuna değinildiğini ısrarla belirttikten sonra sözlerine şöyle devam ediyor: "Şiîler bu ayetteki maksadın müt'a nikâhı olduğu görüşündedirler. Müt'a nikâhı, bir kadınla bir gün, bir hafta, bir ay gibi belirlenmiş bir süre için yapılan evliliktir. Şiîler bu görüşlerine bu ayetin yaygın olmayan bir okunuş biçimini (şaz) delil gösteriyorlar. Bu yaygın olmayan okunuş biçimi Ubeyy, İbn-i Mesud ve İbn-i Abbas'tan nakledilmiştir. Ayrıca müt'a nikâhı ile ilgili rivayetleri delil gösteriyorlar.
Bir defa ayetin söz konusu okunuş biçimi yaygın değildir (şazdır), Kur'an olarak sabit değildir. Daha önce söylediğimiz gibi bize gelen bu tür rivayetler tek kanaldandır (haber-i ahaddır). Bunlara yapılan eklemeler tefsir niteliğindedir ki, bunlar sahiplerinin anlayışını yansıtmaktan öteye gitmezler. Sahabelerin anlayış biçimi de dinde delil olmaz. Özellikle eğer söz konusu anlayış biçimi bu ayette olduğu gibi metnin ve üslûbun yadırgadığı bir anlayış biçimi ise. Çünkü geçici evliliği yapan erkeğin öncelikli maksadı zinadan korunmak değil, tersine zina işlemektir. Gerçi bu evliliği yapan erkeğin bir dereceye kadar kendini zina ortamına düşmekten alıkoyma maksadı vardır; ama bu evliliği yapan kadın için hiçbir korunma (ihsân) endişesi yoktur. Çünkü bu kadınlar sürekli olarak kendilerini değişik bir erkeğe ücret karşılığında satıyorlar. Onların durumu şu beyitte tarif edildiği gibidir:
"Çevgenle atılmaya gerek olmayan bir toptur bu / Ki elden ele dolaşıyor." Alıntı burada sona erdi.
Ben derim ki: Tefsircinin "Şiîler İbn-i Mesud'un ve başkalarının yaygın olmayan okunuş biçimlerini müt'a nikâhı için delil olarak kullanıyorlar." iddiasını ele alalım. Şiîlerin görüşlerini inceleyen herkes Şiîlerin bu yaygın olmayan (şaz) okuma biçimlerini muteber ve kesin bir delil kabul etmediklerini görür. Nasıl bunları delil kabul etsinler ki, onlar yaygın olmayan okuma biçimlerinin delil olarak alınmasına karşıdırlar. Hatta bu gerekçe ile kendi İmamlarından nakledilen bu tür okuma biçimlerini bile kabul etmezler. Buna göre Şiîler nasıl olur da kendilerinin delil kabul etmedikleri bir şeyi onu delil olarak görmeyen kimselere delil olarak gösterirler. Bu gülünç değil de nedir?
Şiîlerin yaptığı şudur: Ayeti böyle okuyan sahabelerin sözlerini, onların bu ayetten müt'a nikâhının kastedildiğini düşündüklerine delil olarak gösteriyorlar. İster sahabelerin bu okuma biçimleri yaygın okuma tarzı olsun, isterse onların ayetten ne anladıklarını gösteren bir tefsir biçimi olsun.
Bu tutum Şiîlere iki yönden fayda sağlıyor. İlki, sahabelerin bir kısmı bu istidlali yapan Şiîlerin söylediklerini söylemişlerdir. Gerçekten bize nakledildiğine göre, sahabelerin ve tabiinin önemli bir bölümü müt'a nikâhı konusunda Şiîlerin görüşlerini savunmuşlardır. İsteyen konuyla ilgili kitaplara bakabilir.
İkincisi, bu ayet müt'a nikâhına delâlet ediyor. Sözü edilen sahabelerin ayet okuma biçimleri müt'a nikâhının meşruiyetine delâlet ediyor. Tıpkı yine sahabelerden gelen ve ayetin neshedildiğini ileri süren görüşlerin müt'a nikâhına delil olmaları gibi. Çünkü bu ayetin neshedildiğini ileri sürenler onun müt'a nikâhına delâlet ettiğini kabul ediyorlar ki, onun neshedildiğini düşünüyorlar veya rivayet ediyorlar. Bu rivayetler çoktur. Bazılarına daha önceki sayfalarımızda yer verdik. Buna göre Şiîler bu ayetin neshedildiğine ilişkin rivayetlerden yararlandıkları gibi, aynı şekilde söz konusu yaygın olmayan (şaz) okuma biçimlerinden de yararlanıyorlar. Yalnız bunu yaparken ne yaygın olmayan okuma biçimlerinin delil olduğunu ileri sürüyorlar ve ne de ayetin mensuh olduğuna ilişkin görüşleri kendileri için bağlayıcı kabul ediyorlar. Sadece bütün bunlardan gerek ayeti değişik biçimde okuyanların, gerekse onun neshedilmiş olduğunu söyleyenlerin bu ayette müt'a nikâhının kastedildiği görüşünde olduklarını ispat etmek için yararlanıyorlar.
Sözlerini aktardığımız tefsircinin "Özellikle eğer söz konusu anlayış biçimi bu ayette olduğu gibi metnin ve üslûbun yadırgadığı bir anlayış biçimi ise." sözüne gelince, böyle demekle zina ve fuhuş anlamına gelen "musafaha" kelimesini sadece meni akıtmak anlamına aldığı anlaşılıyor. Yani kelimenin türediği aslın sözlük anlamını göz önüne alan bir yorum yapıyor. Sonra da bu işi kasta, niyete dayandırıyor. Bununla da şehveti tatmin etmek ve meni akıtmak maksadı ile yapılan geçici evliliğin nikâh değil, fuhuş olduğu sonucuna varıyor. Fakat nikâhın da sözlük anlamının cinsel ilişkide bulunmak olduğunu unutuyor. Lisan-ul Arap adlı lügat kitabında, Ezherî'nin "Arap dilinde nikâh demek, cinsel ilişkide bulunmak demektir." dediği naklediliyor. Tefsircinin bu anlayışına göre nikâhın da zina ve fuhuş olması gerekir ki, o zaman nikâh ile fuhşu birbirinin karşısına koymak anlamsız olur.
Ayrıca, buna göre eğer meni akıtma niyeti geçici evliliğin zina olmasına yol açıyorsa, aynı mantıkla şehveti tatmin etme ve meni akıtma niyeti ile yapılan sürekli evliliğin de zina sayılması gerekir. Hiçbir Müslüman böyle bir fetva vermeye razı olabilir mi? Eğer bu tefsirci: "Sürekli evlilik ile geçici evlilik arasında bu açıdan fark vardır. Çünkü sürekli evlilik doğal olarak evlilik yolu ile korunma sağlama, üreme ve aile yuvası kurma niyetine dayanır. Oysa geçici evlilik böyle değildir." derse, bu söz körü körüne bir inatçılık olur. Çünkü sürekli nikâhtan beklenen, nefsi zinadan koruma, soyların karışmasından kaçınma, üreme ve çocuk edinme gibi bütün faydaların geçici evlilikten de elde edilmesi mümkündür. Onun tek farkı bu ümmete yönelik bir kolaylık, bir yük hafifletmesi olmasıdır. Bu sayede fakir olduğu, eşine bakmaya gücü yetmediği, evinden uzakta kaldığı için veya sürekli evlilik yapmasını engelleyen değişik başka sebepler yüzünden sürekli evlilik yapmaya gücü yetmeyen erkekler kendilerini korurlar.
Bu böyle olduğu gibi meni akıtma, şehveti tatmin etme gibi -ki sözü edilen tefsirci bunları fuhuş sayılma gerekçesi sayıyor- geçici evlilik için söz konusu edilen bütün sakıncaların sürekli evlilik için söz konusu edilmesi de mümkündür. Sürekli evliliğin bizzat söz konusu ettiğimiz bütün faydaları sağlamak amacıyla kanunlaştığı, buna karşılık geçici evliliğin bizzat sözü edilen bütün sakıncaların -eğer bunlar sakınca ise- beraberinde taşıyacağı iddiası ise asılsızlığı besbelli olan bir iddiadır.
Eğer sözlerini aktardığımız tefsirci "Müt'a evliliği, sifah olduğu için zinadır ve bu yüzden meşru evliliğin karşı kutbunu oluşturur" derse, ona şöyle cevap verilir: Meni akıtma biçiminde tanımlanan sifah, zinadan daha geniş kapsamlı bir kavramdır ve bu niteliği ile sürekli evliliği, özellikle meni akıtma niyeti ile yapılacak sürekli evliliği de kapsar.
Şimdi de sözlerini aktardığımız tefsircinin "Gerçi bu evliliği yapan erkeğin bir dereceye kadar nefsini zina ortamına düşmekten alıkoyma maksadı vardır; ama bu evliliği yapan kadın için bir korunma (ihsân) endişesi yoktur." şeklindeki sözüne gelelim. Bu söz son derece şaşırtıcıdır. Bu evlilikte kadın ile erkeğin birbirinden ne farkı vardır ki, müt'a nikâhı bu tür evlilik yapan erkek için zinadan koruyucu bir tedbir olabilirken kadın için böyle bir maksat söz konusu olmasın. Bu ölçüsüz konuşma değil de nedir?
Sözlerini aktardığımız tefsircinin dünya ve ahiret ile ilgili çok önemli hayatî sonuçlar doğuracak nitelikte olan dinî bir gerçeği konu edinen bir incelemede bir beyte yer vermesi önemsenecek bir şey değildir. İster müt'a evliliği haram, ister mubah olsun.
Acaba şiirin, bu gerçeğin ortaya çıkarılması çabasına ne gibi bir katkısı olabilir ki, o hayallerin bir örgüsüdür, o batıla gerçekten daha dost ve sapıklığa hidayetten daha yapışıktır.
Sözünü ettiğimiz tefsirci bu beyti yukarda naklettiğimiz rivayetlerin arkasına ekleseydi ya. Özellikle Ömer'in yukarda aktardığımız Taberi tarihinin rivayet ettiği "Şimdi isteyen bir avuç karşılığında kadın nikâhlar ve üç gün sonra boşamak suretiyle ondan ayrılır." biçimindeki sözlerini böyle bir beyitle bağlasaydı ya!
Back | Index | Next |