Back | Index | Next |
İmamın yanından ayrıldıktan sonra pişman oldum. Kendi kendime şöyle dedim: Ben ne yaptım? İmam 'Bu işi bizden biri yaptı ve sakıncalı görmedi' dediği hâlde ben 'Bu konuda Hz. Ali (a.s) şu hükmü verdi' diyorum. Bir süre sonra İmamla karşılaşınca şöyle dedim: 'Kurbanın olayım. Hani o adamın meselesi hakkında benim sözlerim hata idi. Sen o konuda ne diyorsun?' İmam bana şu cevabı verdi: "Ey saygı değer adam, hem bana o konuda Hz. Ali'nin (a.s) verdiği hükmü naklediyorsun, hem de bana bu konuda ne dersin diye soruyorsun." (Fürû-u Kafi, c.5, s.422, h:4)
Ben derim ki: Hz. Ali'nin (a.s), İbn-i Mesud'un fetvası hakkındaki hükmü, ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinin sahibinin, Sünen-i Beyhaki'ye ve başka kaynaklara dayanarak verdiği bilgiye göre şöyledir: "Şemh oğulları kabilesinden biri bir kadınla evlendi. Adam kadınla cinsel ilişkide bulunmadan kadının anasını gördü ve anasının güzelliği bunu şaşırttı. Bunun üzerine İbn-i Mesud'dan fetva istedi. İbn-i Mesud kadını boşayıp anası ile evlenmesini önerdi. Adam da öyle yaptı. Adamın bu evlilikten çocukları oldu. Sonra İbn-i Mesud Medine'ye gidince kendisine vermiş olduğu fetvanın doğru olmadığı söylendi. Bunun üzerine Kufe'ye dönünce adama 'o kadın sana haramdır' dedi. Adam da kadından ayrıldı."
Fakat rivayette İbn-i Mesud, bu hükmü Hz. Ali'ye (a.s) nispet etmedi. Bazı rivayetlerde bunun yerine Peygamberin sahabelerinin sorduğunu, bir ifadeye göre Ömer'in sorduğunu söylediği yer alır. Bazı rivayetlere göre de, verdiği fetvanın dediği gibi olmadığını ve söz konusu şartın üvey kızlar hakkında olduğunu bildirdi. (c.2, s.135)
el-İstibsar adlı eserde yer aldığına göre İshak b. Ammar, Cafer'e dayanarak verdiği bilgiye göre Cafer'in babası Hz. Ali'nin şöyle dediğini naklediyor: "Anaları ile yatağa girdiğiniz üvey kızlarla evlenmeniz haramdır. Bu kızlar ister evlerinizde otursunlar, ister oturmasınlar, fark etmez. Fakat eşlerinizin annelerinin size haram olmaları müphemdir yani şarta bağlı değildir. Yani kızları ile yatağa girmiş veya girmemiş olmanız önemli değildir. Allah'ın koyduğu yasaklara uyun. Allah'ın şartsız kıldığı yasakları şartsız kabul edin." (c.3, s.156, bab:103, h:1)
Ben derim ki: Ehl-i Sünnet kanallarından gelen bazı rivayetlerde Hz. Ali'nin üvey kızlarla evlenme yasağını o kızların babalarının evlerinde oturmalarına bağladığı ileri sürülmüştür. Fakat Ehl-i Beyt İmamlarına dayanan sağlam rivayetler bu iddiayı reddeder. Daha önce söylediğimiz gibi yukarıdaki ayetten elde edilen sonuç da budur.
Hz. Ali'nin (a.s) az önceki sözlerinde geçen "mubhemat" kelimesi, "behme" kökünden gelir. Anlamı şudur: Bir şeyin tek renkli olması, başka renkle karışık olmaması ve farklı rengi taşımaması. Evlenilmesi yasak kadınlar içinde hakkındaki evlenme yasağı şarta bağlı olmayan kadınlara bu isim verilmiştir. Bunlar da analar, kızlar, kız kardeşler, halalar, teyzeler, oğlan kardeşin kızları, kız kardeşin kızları, süt emme yoluyla gerçekleşen bu yedi kısım akrabalık, eşlerin anaları ve oğulların eşleridir.
Yine aynı kitapta isnat zinciri ile yer aldığına göre Zürare şöyle diyor: İmam Bâkır'a (a.s) sordum ki: "Adamın bir cariyesi var. Onunla yatağa da girdi. Acaba onun kızı ile evlenebilir mi?" İmam bana şöyle dedi: "Hayır. O cariyenin kızı "Himayeniz altında bulunan üvey kızlarınız" buyruğunun kapsamına girer." (c.3, s.160, h:3)
Tefsir-ul Ayyâşî'de Eba Avn'ın şöyle aktardığı yer alır: "Ebu Salih Hanefi'den şöyle dediğini duydum: 'Bir gün Hz. Ali (a.s) 'Bana sorun' dedi. Bunun üzerine İbn-i Kevva ona 'Bana süt kardeşin kızı ile evlenilip evlenilmeyeceğini ve iki cariye kardeşin aynı anda nikâh altında bulundurulup bulundurulmayacağını söyle' dedi. Hz. Ali (a.s) ona 'Sen çölde yürüyorsun. Seni ilgilendiren ve sana faydası olan şeyleri sor' dedi. İbn-i Kevva da ona 'Biz sana bilmediğimiz şeyleri soruyoruz, bildiğimiz şeyleri ise sormuyoruz' dedi. O zaman Hz. Ali (a.s) şunları söyledi: "İki cariyeyi nikâh altında birleştirmeyi bir ayet yasaklıyor, başka bir ayet ise helâl kılıyor. Ben bunun ne helâl ve ne haram olduğunu söylüyorum. Fakat ne ben ne de Ehl-i Beytim'den biri bu işi yapmaz." (c.1, s.232, h:79)
et-Tehzib adlı eserde yazar kendi rivayet zinciri ile Muammer b. Yahya b. Salim'den şöyle nakleder: "İmam Bâkır'a (a.s) şu soruyu sorduk: 'İnsanlar Hz. Ali'den bazı meseleler rivayet ediyorlar. Hz. Ali (a.s) bu meseleleri ne emrediyor ne yasaklıyor. Onları sadece kendine ve evlatlarına yasaklıyor. Bu nasıl olur?' Bana 'O meseleleri bir ayet emrederken başka bir ayet yasaklıyor' dedi. Kendisine şöyle dedik: 'Acaba bu ayetlerin biri öbürünü nesh mi ediyor, yoksa her ikisi de kendileri ile amel edilmesi gereken muhkem ayetler midir?' İmam 'Bu konuyu insanlara açıklamıştır demektir. O meseleleri kendine ve çocuklarına yasaklarken.' Biz İmama 'Hz. Ali'yi (a.s) bunu insanlara açıklamaktan alıkoyan sebep nedir?' diye sorduk. İmam Bâkır (a.s) bize; 'İnsanlar sözünü dinlemezler diye korktu. Eğer işlerin dizgini büsbütün Hz. Ali'nin elinde olsaydı, Kur'an'ı ve hakkı bütünü ile hâkim kılardı.' diye cevap verdi." (c.7, s.464, h:64)
Ben derim ki: Muammer'in Hz. Ali'den (a.s) naklettikleri rivayetten maksadı, Ehl-i Sünnet kanallarından o hazretten nakledilen rivayettir. Nitekim bu, ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde Beyhaki'ye ve başkalarına dayandırılarak yer almıştır. Bu rivayete göre Hz. Ali (a.s), iki kardeş cariyenin bir kişinin nikâhı altında birleştirilip birleştirilemeyeceği konusunda şöyle dedi: "Bu meseleyi bir ayet helâl kılarken başka bir ayet yasaklıyor. Ben bu işi ne emrediyorum, ne yasaklıyorum. Ne helâl sayıyorum, ne haram ilan ediyorum. Ama onu ne ben, ne de Ehl-i Beytim yapmaz." (c.2, s.136)
Yine aynı kitaba göre Kabise b. Zueyb, adamın birinin Hz. Ali'ye (a.s) bu meseleyi sorması üzerine şöyle dediğini rivayet ediyor: "Eğer işlerin dizgini benim elimde, yetkimde olsa idi ve bu işi birinin yaptığını tespit etseydim, onu cezalandırırdım." (c.2, s.136)
et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciri ile Abdullah b. Sinan'dan, İmam Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini naklediyor: "Yanında iki kardeş cariye bulunan kimse onlardan birini nikâhlar, sonra da öbürüne eğilim duyar ise, ilkini hibe ederek veya satarak mülkiyetinden çıkarmadıkça ikincisi ile evlenmesi doğru değildir. İlk cariyeyi oğluna hibe etmesi yeterli olur." (c.7, s.228, h:49)
el-Kâfi adlı eserde ve Tefsir-ul Ayyâşî'de yer aldığına göre Muhammed b. Müslim şöyle diyor: "İmam Bâkır'a (a.s) "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar (ile evlenmeniz) haram kılındı." ayeti hakkındaki düşüncesini sordum. Bana şu cevabı verdi: "Bu şöyle olur; adam cariyesinin kocası olan kölesine eşi ile yatağa girmemesini ve ona yaklaşmamasını emreder. Sonra cariyeyi aybaşı oluncaya kadar köleden uzak tutar. Sonra cariye ile yatağa girer. Cinsel ilişkiden sonra cariye aybaşı olunca, yeni bir nikâh gerekmeksizin onu kocası olan kölesine geri verir." (c.1, s.232, h:81)
Tefsir-ul Ayyâşî'de İbn-i Miskan'a dayanılarak verilen bilgiye göre Ebu Basir, "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar (ile evlenmeniz) haram kılındı." ayeti hakkında, İmam Bâkır ile İmam Sadık'tan birinin şöyle dediğini nakleder: "Evlenilmesi yasak olan bu kadınlar evli kadınlardır. Yalnız cariyeler hariç. Eğer cariyeni kölen ile evlendirdiysen, istediğin zaman onu ondan ayırırsın." Kendisine; "Eğer cariyesini kendisinin olmayan bir köle ile evlendirse durum nasıl olur?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Cariye satılmadıkça efendisi bu çifti ayıramaz. Eğer cariyeyi satarsa, cariyenin namus yetkisi başkasının eline geçmiş olur. Yeni efendisi isterse bu çifti ayırır, isterse evliliklerini geçerli sayar." (c.1, s.233, h:83)
ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi -o hadisin "hasen hadis" olduğunu belirtmiştir- ve İbn-i Mace kaynak gösterilerek kaydedildiğine göre Firuz-i Deylemi, Müslüman olduğunda iki kız kardeşi nikâhı altında bulunduruyordu. Peygamberimiz (s.a.a) kendisine "Hangisini istersen boşa" dedi. (c.2, s.136)
Yine ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde, İbn-i Abdulbirr'in, İstizkar adlı esere dayanarak verdiği bilgiye göre İyas b. Amir şöyle diyor: "Hz. Ali'ye şu soruyu sordum:' Biri birinin kardeşi olan iki cariyem var. Birini çocuk sahibi olmak üzere seçtim. Bana bir kaç çocuk verdi. Sonra öbürüne ilgi duydum. Ne yapayım?' Hz. Ali (a.s) bana 'Kendisi ile cinsel ilişkide bulunduğun cariyeyi azat eder, sonra öbürü ile yatağa girersin.' Daha sonra şöyle buyurdu: "Kur'an'da özgür kadınlar hakkında ne yasaklar varsa, eş sayısı hariç (veya dört sayısı hariç) aynı yasaklar cariyelerde de geçerlidir. Kur'an'da nesep yolu ile getirilen evlenme yasakları emzirme yolu ile oluşan akrabalıklarda da geçerlidir." (c.2, s.136)
Ben derim ki: ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde bu rivayet başka kanallardan da nakledilmiştir.
Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de Ebu Hureyre'den Peygamberimizin (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Kadın ile teyzesi, kadın ile halası aynı kocanın nikâhı altında birleştirilmez."
Bu rivayet bu iki kanal dışında Ehl-i Sünnet'e ait başka kanallardan da nakledilmiştir. Fakat Ehl-i Beyt İmamlarından gelen rivayet, bundan farklıdır ve Kur'an da Ehl-i Beyt kanalıyla nakledilen rivayetleri destekliyor.
ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde Teyalisi'nin, Abdurrezzak'ın, Ferya-bi'nin, İbn-i Ebu Şeybe'nin, Ahmed'in, Abd b. Hamid'in, Müslim'in, Ebu Davud'un, Tirmizi'nin, Nesei'nin, Ebu Ya'la'nın, İbn-i Cerir'in, İb-n-i Münzir'in, İbn-i Ebu Hatem'in, Tahavi'nin, İbn-i Habban'ın ve kendi Sünen'inde Beyhaki'nin bunların hepsinin Ebu Said Hudri'den şöyle rivayet ettikleri yer alır: Peygamberimiz, Huneyn Savaşı günü Evtas tarafına bir ordu gönderdi. Bu ordu, düşmanla karşılaşınca savaşa tutuşarak onları yendi ve birçok esir aldı. Sahabelerden bazıları bu cariyelerle cinsel ilişkide bulunmaktan çekiniyor gibi idiler. Çünkü bu kadınların müşrikler arasında kocaları vardı. Bunun üzerine "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar (ile evlenmeniz) haram kılındı." Yani Allah'ın size ganimet olarak nasip ettiği kadınlar haram kapsamına girmez. Bu ayet üzerine o cariyeler ile yatağa girmeyi kendimize helâl gördük." (c.2, s.137)
Ben derim ki: Bunu, Taberani'nin de İbn-i Abbas'tan rivayet ettiği nakledilmiştir.
Yine ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde, Abd b. Hamid'in İkrime'den şöyle rivayet ettiği yer alır: "Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar (ile evlenmeniz) haram kılındı." Ayeti, Muaze adındaki bir kadın hakkında indi. Bu kadın, Sedus kabilesinden Şuca b. Haris adında bir büyüğün nikâhlısı idi. Şuca'nın erkek evlat anası bir başka eşi daha vardı. Şuca, ailesine yiyecek temin etmek için Hicr'e gitti. Bu arada Muaze amcasının oğlu ile karşılaştı. Ona 'Beni aileme götür, bu ihtiyarda hayır yok' dedi. Amca oğlu kadını alarak yola çıktı. Yolda Şuca ile karşılaştılar. Bunun üzerine Şuca Peygamberimize (s.a.a) giderek şöyle dedi: 'Ya Resulullah, ey Arapların en erdemlisi, ben recep ayında eşimin yiyecek ihtiyacını sağlamak için yolculuğa çıktım. O dönüp amca oğlunun peşine takıldı. Kadınlar, galip geldiğini etkisi altına alan bir kötülüktür. Binek sırtına kurulmuş bir delikanlı gördü. Her ikisinin birbirine karşı meyli vardı.' Peygamberimiz (s.a.a) 'Senin bu meselen benim uhdemdedir. Eğer adam kadının elbisesini çıkardı ise o kadını recmedin. Yoksa ihtiyara karısını geri verin.' dedi. Bunun üzerine ihtiyarın oğlu ve kadının üvey oğlu olan Malik yola çıkıp kadını bularak geri getirdi ve kadın evine döndü." (c.2, s.139)
Ben derim ki: Birçok defa tekrarladığımız üzere bu tür iniş sebepleri, özellikle bunların ayetlerin bazı bölümleri ile ilgili olanları, rivayet edenler tarafından yapılan örneklemelerdir. Yoksa gerçek iniş sebepleri değillerdir.
Men La Yahzuruh-ul Fakih adlı eserde yer aldığına göre İmam Sadık'a (a.s) "Mehsenat=evli kadınlar haram kılındı." ayeti hakkındaki görüşü soruldu. İmam "ayette evli kadınlar kastediliyor" dedi. Kendisine "Daha önce kendilerine kitap verilenlerden mehsen=iffetli kadınlar da size helâl kılındı." (Mâide, 5) ayeti hakkında ne düşündüğü sorulunca da "Bu ayette iffetli kadınlar kastediliyor" dedi.
Ben derim ki: Bu rivayeti Ayyâşî de İmam Sadık'a a.s) dayandırarak nakletmiştir.
Mecma-ul Beyan adlı tefsirde "İçinizden inanmış hür kadınlarla evlenmeye (malî açıdan) gücü olmayan kimse..." ayeti hakkında şöyle deniyor: "Yani içinizden maddî imkân bulamayanlar. Bu görüş, İmam Bâkır'dan (a.s) rivayet edilmiştir." (c.3, s.33)
el-Kâfi adlı eserde verilen bilgiye göre İmam Sadık (a.s) şöyle diyor: "Günümüzde özgür bir erkeğin bir cariye ile evlenmesi uygun değildir. Bu uygulama, yüce Allah'ın "İçinizden... gücü olmayan kimse..." buyurduğu döneme aittir. Çünkü ayette geçen "tavl" kelimesi mehir demektir [yani içinizden hür kadınlarla evlenmek için gereken mehire gücü yetmeyen kimse...] ve günümüzde özgür bir kadının mihri ile cariyenin mihri ya birbirine eşittir veya özgür kadınınki cariyeninkinden daha azdır." (Füru-u Kafi, c.5, s.360)
Ben derim ki: Daha önce dediğimiz gibi malî yeterlilik "tavl" kelimesinin içeriğinin tümü değil, bir bölümüdür. Son rivayet ise, cariyeler ile evliliğin sadece mekruh olduğuna delil teşkil eder, haram olduğuna değil.
et-Tehzib adlı eserde yazarın kendi rivayet zinciri ile Ebu Abbas Bakbak'a dayandırdığı bir rivayette Ebu Abbas'ın şöyle dediği nakledilir: "Ben İmam Sadık'a (a.s), cariye ile sahibinden izinsiz olarak evlenilebilir mi? diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "O zinadır. Yüce Allah 'onlarla sahiplerinin izni ile evlenin' buyuruyor."
Yine aynı adlı eserde yazar kendi rivayet zinciri ile Ahmed b. Muhammed b. Ebu Nasr'ın şöyle dediğini naklediyor: "İmam Rıza'ya (a.s) sahibinden izin alınarak cariye ile müt'a nikâhı yapılabilir mi? diye sordum. Bana şöyle dedi: Evet, çünkü yüce Allah 'Onlarla sahiplerinin izni ile evlenin' buyuruyor."
Tefsir-ul Ayyâşî'de verilen bilgiye göre Muhammed b. Müslim, İmam Sadık ile İmam Bâkır'dan birine Kur'an'da cariyelerin 'ihsân'ından ne kastedildiğini sordu. İmam bu sorusuna "Onlarla yatağa girilmesidir" karşılığını verdi. Muhammed "Yani, eğer onlarla yatağa girilmemiş ise kendilerine hat cezası verilmez mi?" dedi. İmam "Evet, verilmez" dedi. (c.1, s.235, h:93)
Yine Tefsir-ul Ayyâşî'de yer aldığına göre Hureyz şöyle dedi: "İmama 'muhsen erkeğin' Kur'an'a göre ne anlama geldiğini sordum. Bana 'Nikâhı altında ihtiyacını giderecek ya özgür kadın veya cariye bulunan erkek' demektir, dedi." (c.1, s.235, h:95)
el-Kâfi'nin adlı eserde yazar kendi rivayet zinciriyle Muhammed b. Kays'a dayandırdığı bir rivayette, İmam Bâkır'ın (a.s) şöyle dediğini nakletmiştir: "Hz. Ali zina eden kölelerin ve cariyelerin elli kırbaç cezasına çarptırılmaları yolunda hüküm verdi. Müslüman, kâfir veya Hıristiyan olmaları bu hükmü değiştirmez. Onlara recm ve sürgün cezası verilmez." (Füru-u Kafi, c.7, s.238)
Yine aynı eserde müellif kendi rivayet zinciri ile Ebu Bekir Hadrami'nin şöyle dediğini naklediyor: "İmam Sadık'a özgür bir kadına zina iftirası atan bir köleye ne ceza verileceğini sordum. 'Seksen kırbaç cezasına çarptırılır. Çünkü bu, kul haklarındandır. Ama eğer köle Allah'ın haklarından birini çiğnerse, normal had cezasının yarısına çarptırılır.' buyurdu. Ben kendisine, Allah'ın haklarını çiğnemek olarak kabul edilen suçların neler olduğunu sordum. Bana şu cevabı verdi: Eğer köle zina eder veya içki içerse, bu suçlar Allah'a ait haklardandır. O zaman kendisine normal had cezasının yarısı uygulanır." (Füru-u Kafi, c.7, s.237, h:82)
et-Tehzib adlı eserde müellifin kendi rivayet zinciriyle aktardığı rivayete göre Bureyd el-İclî, İmam Bâkır'a, zina eden cariyeye ne ceza verileceğini sordu. İmam da kendisine "İster evli olsun, ister olmasın normal had cezasının yarısı ile cezalandırılır" dedi. (c.10, s.27, h:82)
ed-Dürr-ül Mensûr tefsirinde verilen bilgiye göre İbn-i Cerir, İbn-i Abbas'ın şöyle dediğini naklediyor: "Ayette geçen 'musafihat' kelimesi, açıkça zina eden kadınlar; 'muttehızat-i ahdan' ise, bir dostu olan kadınlar demektir. Cahiliye dönemi Arapları açıktan işlenen zinayı yasak, fakat gizli yapılan zinayı serbest sayarlardı. Açığa çıkan zinayı alçaklık, iğrençlik olarak damgalarlar, fakat gizli kalan zinayı sakıncasız kabul ederlerdi. Bunun üzerine yüce Allah 'Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın.' (En'âm, 151) ayetini indirdi." (c.2, s.142, Beyrut Dar-ul Marife baskısı)
Yukarıdan beri naklettiğimiz rivayetler ile aynı anlama gelen rivayetler çoktur. Biz bir kaç örnek vermekle yetindik.
Yine hadisler ışığında açıklama
el-Kâfi adlı eserde yazar kendi rivayet zinciri ile Ebu Basir'e dayandırdığı bir rivayette, Ebu Basir'in şöyle dediği nakledilir: "İmam Bâkır'a (a.s) müt'a nikâhı hakkındaki fikrini sordum. İmam bana şu cevabı verdi: 'Kur'an'da bu konuyla ilgili şu ayet inmiştir: "O hâlde ne zaman onlarla müt'a nikâhı yaptınızsa, ücretlerini bir farz olarak verin. Mehir kesiminden sonra karşılıklı anlaşmanızda size bir günah yoktur." (Füru-u Kafi, c.5, s.448, h:1)
Yine aynı eserde yer aldığına göre İbn-i Ebu Umeyr, birinin anlattığına dayanarak İmam Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini naklediyor: "Kur'an'da 'O hâlde ne zaman onlarla belirli bir süreye kadar müt'a nikâhı yaptınızsa, ücretlerini bir farz olarak verin.' şeklinde ayet inmiştir." (c.5, s.449, h:3)
Ben derim ki: Ayyâşî ayetin bu okunuş biçimini İmam Bâkır'dan (a.s) naklediyor. Aşağıda geleceği üzere Ehl-i Sünnet alimleri bu okunuş biçimini çeşitli kanallardan Ubeyy b. Kaab ve İbn-i Abbas'a dayandırarak nakletmişlerdir. Her hâlde bu tür rivayetler, ayetin sözel iniş biçimini değil, anlamını kastetmektedirler.
Yine el-Kâfi adlı eserde yer aldığına göre Zürare diyor ki: "Abdullah b. Ümeyr b. Leysi, İmam Bâkır'a (a.s) gelerek kendisine 'Kadınları müt'a nikâhı ile almak hakkında ne diyorsun?' dedi. İmam 'Allah bunu Kur'an'da ve Peygamberin dili ile helâl kıldı. Buna göre bu uygulama kıyamet gününe kadar helâldir' dedi. Abdullah b. Ümeyr 'Ey Ebu Cafer, Ömer bunu haram ilan edip yasaklamışken nasıl olur da senin gibi biri böyle der?' dedi. İmam 'O istediği kadar haram kılsın' dedi. Abdullah b. Ümeyr 'Ömer'in haram kıldığı bir şeyi helâl kılmandan seni Allah'a sığındırırım' dedi." Zürare der ki: "İmam 'Sen dostunun sözü üzere ol. Ben de Peygamberin sözü üzereyim. Sonra gel de lânetleşelim. Yani ben doğru söz Allah'ın resulünün sözüdür. Batıl söz, senin dostunun sözüdür. Değilse Allah'ın lâneti benim üzerime olsun, diyeyim.' Abdullah b. Ümeyr İmama dönerek dedi ki: 'Senin karının, kızının, kız kardeşinin ve amcanın kızının bu işi yapmaları hoşuna gider mi?' İmam Bâkır, karısının ve amcasının kızının söz konusu edilmesi üzerine Abdullah b. Ümeyr'e yüz çevirdi." (Füru-u Kafi, c.5, s.449, h:4)
Back | Index | Next |