(Yüz yirmi âyettir. Medenîdir, ancak 3. âyetin "Bugün dininizi ikmal ettim, size verdiğim nîmetimi tamamladım, size din olarak Müslümanlığı verdim de hoşnut oldum" kısmı, Vidâ haccında, arefe günü inmiştir. Hükme ait son âyettir. Sûrede, İsa Peygamberin duasıyla, gökten, içinde yemekler bulunan bir sofra indiği anlatıldığı cihetle sofra ve yemek anlamına gelen Mâida adıyla adlanmıştır.)
1- Ey inananlar, ahitlerinizi yerine getirin. Dört ayaklı hayvanlar helâl edilmiştir size, ancak size söylenecekler müstesna; ihramdayken, helâl olan hayvanları avlanmak da haramdır. Şüphe yok ki Allah, dilediğini hükmeder.
2- Ey inananlar, Allah'a ibadete vesile olan, hac töreni yapılan yerlerin ve savaşın haram edildiği ayların hürmetini koruyun, hac kurbanlarına, kurban edilecekleri belli olsun diye boynuna bir şey takılan hayvanlara, Rablerinden bir lütfe ve râzılığa ulaşmak için Beyt-ül Harâm'ı ziyarete gelenlere hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıkınca avlanın. Sizi Mescid-i Harâm'dan meneden kavme karşı beslediğiniz kin aşırı hareket etmenize, tecavüzde bulunmanıza sebep olmasın. İyilik etmek ve kötülükten sakınmak hususunda birbirinize yardım edin, suç işlemek ve düşmanlık etmek için yardımlaşmayın ve Allah'tan sakının, şüphe yok ki Allah'ın cezası, çok çetindir.
Haram edilmiştir size ölü, kan, domuz eti, Allah'tan gayrı putlar adına kesilen hayvanlar, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşüp ölmüş, başka bir hayvan tarafından süsülüp öldürülmüş, canavar tarafından parçalanmış olanlar; ancak ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna; ve taştan yapılmış ve dikilmiş putlar adına kesilenler ve fal için çekilen oklarla rızık arayış. Bunlar, kötülüktür. Bugün kâfirler, dininiz yüzünden meyus olmuşlardır artık sizden, korkmayın onlardan, benden korkun. Bugün dininizi ikmal ettim, size verdiğim nîmetimi tamamladım, size din olarak Müslümanlığı verdim de hoşnut oldum. Pek aç kalıp zora düşen, suç işlemek niyetinde olmamak şartıyla haram edilen şeyleri yiyebilir ve şüphe yok ki Allah, suçları örter rahîmdir.(1)
4- Kendilerine neler helâl edilmiştir diye sana sorarlar. De ki: Size temiz şeyler ve Allah'ın, size öğrettiği bilgiyle öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların tuttukları avlar helâl edilmiştir. Sizin için tuttuklarını yiyin ve avlanır, avı tutup keserken Allah adını anın ve Allah'tan sakının, şüphe yok ki Allah, pek tez hesap görür.
5- Bugün size bütün temiz şeyler helâl edilmiştir ve kendilerine kitap verilenlerin yemekleri de helâldir size, sizin yemekleriniz de helâldir onlara ve inanan kadınlardan namus ve iffet sahibi olanlarla kendilerine kitap verilenlere mensup namuslu kadınlar da, mehirlerini vermek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak şartıyla size helâldir ve kim imanı inkâr ederse bütün işledikleri boşa gider ve o, âhirette ziyan edenlerdendir.
6- Ey inananlar, namaza kalktığınız zaman yıkayın yüzlerinizi ve dirseklerinizle berâber ellerinizi ve başınızın bir kısmını meshedip ayaklarınızı topuklarınızla berâber ve cünüpseniz iyice yıkanıp arının. Hastaysanız, yahut seferdeyseniz, yahut içinizden biri ayak yolundan geldiyse, yahut da kadınlara temas etmişseniz su bulamadığınız takdîrde temiz toprakla teyemmüm edin de toprakla yüzünüzü, ellerinizi meshedin. Allah, sizi güce koşmayı istemez, fakat şükredesiniz diye tertemiz olmanızı ve size verdiği nîmeti tamamlamayı diler.
7- Anın size verilen Allah nîmetini ve duyduk, itaat ettik dediğiniz zaman ona vermiş olduğunuz sözü ki bu sözle bağlamıştır sizi ve çekinin Allah'tan. Şüphe yok ki Allah, yüreklerde ne var bilir.
8- Ey inananlar, Allah için daima doğru hükmedin, adâlete tam uygun tanıklıkta bulunan ve bir kavme olan kininiz, sizi adâletten alıkoymasın. Adâlette bulunun ki bu, takvaya daha yakındır ve çekinin Allah'tan. Şüphe yok ki Allah, ne yaparsanız hepsinden de haberdardır.
9- Allah, inanıp iyi işlerde bulunanlara vaat etti, onlarındır yarlıganma ve pek büyük mükafat.
10- Kâfir olanlara ve âyetlerimizi inkâr edenlere gelince: Onlardır cehennem ehli.
11- Ey inananlar, anın Allah'ın nîmetini size, hani bir kavim, size el uzatmaya niyetlenmişti de onların ellerini çektirmişti sizden ve çekinin Allah'tan ve inananların, ancak Allah'a dayanmaları gerek.
12- Ve Allah İsrailoğullarından kuvvetli söz almıştı ve onlardan on iki emin adam göndermiştik ve Allah demişti ki: Ben, sizinleyim, namaz kılarsanız, zekât verirseniz, peygamberlerime inanır, onlara yardım edip ulularsanız ve Allah'a borç verircesine onun yolunda yoksulları doyurur, iyilik eder, para harcarsanız mutlaka kusurlarınızı örter ve mutlaka sizi, kıyılarından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Fakat bundan sonra içinizden kâfir olan, şüphe yok ki doğru yoldan sapmıştır artık.
13- Ahitlerini bozdukları, verdikleri sözden döndükleri için lânet ettik onlara ve kalplerini katılaştırdık. Onlar, sözlerin yerini değiştirirler, kendilerine verilen öğütten bir hisse de almazlar. Pek azı müstesna daima hainliklerini duyarsın, gene de bağışla onları, geç suçlarından. Şüphe yok ki Allah, iyilik edenleri sever.
14- Onlardan, biz Nasrânîyiz diyenler de var, onlardan da söz aldık, fakat kendilerine verilen öğütten hisse almayı unuttular, biz de kıyamete dek aralarına düşmanlık ve kin saldık. Allah, onların neler yaptığını bildirecek.(2)
15- Ey kitap ehli, kitapta olduğu halde gizlediklerinizin çoğunu apaçık size bildiren, çoğunu da affedip yüzünüze vurmayan Peygamberimiz gelmiştir size; Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir size.
16- Allah, kendi rızasına uyanları, onunla esenlik yollarına götürür ve dileğiyle onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları doğru yola sevk eder.
17- Gerçekten de şüphe yok ki Allah, Meryem oğlu Mesîh'tir diyenler kâfir oldular. De ki: Meryem oğlu Mesîh'i de, anasını da ve yeryüzündekilerin hepsini de helâk etmeyi dilese Allah'a karşı herhangi bir şeye kim sahip çıkabilir? Ve Allah'ındır göklerin, yeryüzünün ve ikisinin arasında olanların saltanatı. Dilediğini yaratır ve Allah'ın her şeye gücü yeter.
18- Yahûdiler ve Nasrânîler, biz Allah'ın oğullarıyız ve sevgilileriyiz dediler. De ki: Öyleyse neden günahlarınızdan dolayı size azâp ediyor? Hayır, siz, ancak onun yarattığı insanlardansınız; o, dilediğini yarlıgar, dilediğine azâp eder ve Allah'ındır göklerin, yeryüzünün ve ikisinin arasında bulunanların saltanatı ve her iş, ona aittir.(3)
19- Ey kitap ehli, bize ne bir müjdeci geldi, ne bir korkutucu dememeniz için peygamberlerin arasının kesildiği bir devirde size, her şeyi açıklayan Peygamberimiz geldi. İşte size şüphesiz olarak bir müjdeci, bir kokutucu geldi ve Allah'ın, her şeye gücü yeter.
20- Hatırla o zamanı ki Mûsâ, kavmine, ey kavim demişti, anın Allah'ın size verdiği nîmeti ki içinizden peygamberler gönderdi ve padişahlar çıkardı ve size, âlemlerde, hiçbir kimseye vermediğini verdi.
21- Ey kavmim, Allah'ın size vermeyi takdîr ettiği kutlu yere girin ve gerisin-geriye dönmeyin, yoksa ziyankâr olursunuz, ancak ziyana dönersiniz.
22- Onlarsa yâ Mûsâ demişlerdi, orada zorlu erler var, onlar orada oldukça biz, kesin olarak giremeyiz, ama oradan çıkarlarsa gireriz.
23- İçlerinden, korkan ve Allah tarafından nîmetlere mazhar olmuş bulunan iki kişi, kapıdan girip saldırın üstlerine demişti; oraya girerseniz şüphe yok ki üst olursunuz siz ve ancak Allah'a dayanın inanmışsanız.
24- Yâ Mûsâ demişlerdi, onlar orada bulundukça biz, oraya ebedîyen giremeyiz. Sen, Rabbinle git, ikiniz çarpışın onlarla, biz burada oturup duracağız.
25- Mûsâ, ya Rabbi demişti, benim hükmüm ancak kendime, bir de kardeşime geçiyor. Şu kötülük eden kavimle aramızı sen ayır.
26- Tanrı demişti ki: Orası, tam kırk yıl onlara haram edildi. Çölde sersemcesine dolaşacaklar, tasalanma o kötülükte bulunanlar için.(4)
27- Oku onlara Âdem'in iki oğluna ait gerçek haberi. Hani onlar, Tanrıya yaklaşmak için kurban sunmuşlardı da birininki kabul edilmişti, öbürününki kabul edilmemişti ve o, seni mutlaka öldüreceğim demişti ona, o da demişti ki: Allah ancak, kendisinden çekinenlerin kurbanını kabul eder. (5)
28- Andolsun, beni öldürmek için elini uzatsan da bana, ben sana, seni öldürmek için elimi uzatmayacağım; çünkü ben, âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım.
29- Dilerim, kendi suçunla berâber benim suçumu da yüklenesin de cehennem ehlinden olasın ve budur cezası zulmedenlerin.
30- Nihâyet kardeşini öldürme hususunda nefsine uydu da öldürdü onu ve ziyankârlardan oluverdi.
31- Sonra, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstermek için Allah, bir karga gönderdi. Bu karga, yeri eşmedeydi. Yazıklar olsun bana dedi, kardeşimin cesedini gömmede şu karga kadar bile olamadım ha? Ve o, artık nedamet edenlere katılmıştı zâten.81
32- Bu yüzden şu hükmü yazdık İsrailoğullarına: Şüphe yok ki bir insanı öldürmesine, yahut yeryüzünde bozgunculuk etmesine karşılık olmayarak birisini öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir ve kim, birisini kurtarır, diriltirse bütün insanları diriltmiş gibidir. Andolsun ki peygamberlerimiz, onlara apaçık delillerle geldiler de gene onların çoğu, bundan sonra yeryüzünde hadlerini aştılar.
33- Allah'a ve Resûlüne savaş açanlarla yeryüzünde bozgunculuk etmeye koşanların cezaları, ancak öldürülmektir, yahut asılmaktır, çapraz olarak elleriyle ayaklarının kesilmesidir, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada uğradıkları horluktur, âhiretteyse pek büyük bir azap vardır onlara.
34- Ancak onlardan, ele geçmeden tövbe edenler, bu hükümden dışarıdır. Şüphesiz olarak bilin ki Allah, suçları örter, rahîmdir.
35- Ey inananlar, çekinin Allah'tan ve onu vesîleyle arayın ve savaşın onun yolunda da muradına erenlerden olun.(6)
36- Kâfir olanlar, yeryüzünde ne varsa hepsine, hattâ bir misli fazlasına sahip olsalar da kıyâmet gününün azâbından kurtulmak için hepsini verseler gene makbule geçmez ve onlara pek elemli bir azap vardır.
37- Ateşten çıkmak isterlerse de çıkamaz onlar ve onlar içindir sürüp giden bir azap.
38- Erkek olsun, kadın olsun, hırsızlık edenlerin, elde ettiklerine karşılık, Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak kesin ellerini ve Allah, üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.
39- Ettiği zulümden sonra tövbe eden ve düzgün bir hale gelenin tövbesini Allah kabul eder. Şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahîmdir.
40- Bilmez misin Allah'ı ki göklerin de tasarrufu ona aittir, yeryüzünün de ve dilediğine azâp eder, dilediğini yarlıgar ve Allah'ın, her şeye gücü yeter.
41- Ey Peygamber, ağızlarıyla inandık diyen, fakat yürekleriyle inanmayanlardan ve Yahûdilerden, boyuna kâfirliğe koşuşanlar, seni mahzun etmesin. Onlar, sözleri, yalan söylemek için boyuna dinleyip dururlar, senin yanına gelmemiş olan bir başka kavim için dinlerler boyuna. Onlar, sözlerin bâzısının yerlerini değiştirirler de size şu tarzda fetva verilirse derler, kabul edin, verilmezse çekinin kabul etmekten ve Allah, kime azâb etmek isterse sen, Allah'ın isteğine karşı o adama hiçbir şey yapamazsın. Onlar, öyle kişilerdir ki Allah, yüreklerini temizlemeyi murâd etmemiştir. Onlar içindir dünya da horluk ve onlar içindir âhirette pek büyük bir azap.
42- Onlar, yalan söylemek için boyuna dinlerler, haramı ve rüşveti de boyuna yerler. Sana gelirlerse aralarında hüküm ver, yahut da yüz çevir onlardan. Yüz çevirirsen, kesin olarak sana hiçbir zarar veremez onlar ve eğer hüküm verirsen, aralarında, adâletle hüküm ver, şüphe yok ki Allah, adâlet sahiplerini sever.
43- Nasıl oluyor da içinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat, yanlarındayken senin hükmüne baş vuruyorlar, sonra da gene bu hükümden yüz çeviriyorlar? Onlar, zâten inanmamışlardır.
44- Şüphe yok ki biz, Tevrat'ı indirdik, onda doğru yola sevk ediş ve nûr var. Tanrıya teslîm olan peygamberlerle hükümleri bilenler ve Allah kitabını korumaya memûr olan bilginler, Yahûdilere, hep ona göre hüküm verirlerdi ve hepsi de o kitabın doğruluğuna tanıktı. Artık insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi, az bir menfaat karşılığında satmayın ve kimler, Allah'ın indirdiği hükme uygun olarak hüküm vermezlerse onlardır kâfirlerin ta kendileri
45- Ve o kitapta onlara hükmettik ki cana karşılık can, göze karşılık göz, burna karşılık burun, kulağa karşılık kulak, dişe karşılık diş ve yaralara karşılık da yaralarla kısas var. Fakat kim bağışlar da hakkından geçerse bu, suçlarının yarlıganmasına sebep olur ve kimler, Allah'ın indirdiği hükme göre hüküm vermezlerse onlardır zâlimlerin ta kendileri.
46- Onların izinden de, ellerinde bulunan Tevrât'ı gerçeklemek üzere Meryemoğlu İsa'yı gönderdik ve ona, içinde doğru yola sevk eden hükümler ve nûr bulunan ve ellerindeki Tevrât'ı gerçekleyen, çekinenleri doğru yola sevk eden sakınanlara öğüt olan İncil'i verdik.
47- İncil ehli de, Allah'ın o kitapta indirdiği hükümlerle hüküm versinler. Ve kimler Allah'ın indirdiği hükme göre hüküm vermezlerse onlardır Tanrı buyruğundan çıkanların ta kendileri.
48- Ve sana da, önceki kitabı gerçekleyen ve ona, emin bir tanık olan kitabı, gerçek olarak indirdik. Artık aralarında, Allah'ın indirdiğine göre hüküm ver ve sana gelen gerçekten dönüp onların isteklerine uyma. Sizden her birerinize bir şeriat, bir yol tâyin ettik ve Allah dileseydi bir ümmet yapardı sizi, fakat size verdiği hükümler hususunda sizi sınamaktadır, siz de hayırlı işlerde yarışın artık ve hepinizin dönüp varacağı yer, Allah tapısıdır ve o, haklarında ayrılığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.
49- Aralarında, Allah'ın indirdiği hükümlere göre hükmet ve onların dileklerine uyma, Allah'ın, sana indirdiği hükümlerin bâzısından seni saptıracaklarından çekin. Yüz çevirirlerse bil ki ancak Allah, onları bâzı suçlarından dolayı musîbete uğratacak ve insanların çoğu da buyruktan çıkmış olanlardır zâten.
50- Hâlâ mı cahiliyet devrinin hükmünü aramadalar? Gerçeği, şüphesiz bir sûrette bilenler yanında hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir ki?(7)
51- Ey inananlar, Yahûdilerle Nasrânîleri dost edinmeyin. Onlar, birbirlerinin dostudur ve sizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki o da, onlardandır. Şüphe yok ki Allah, zâlim olan kavmi doğru yola sevk etmez.
52- Yüreklerinde bir hastalık olanları ve bir felâkete uğramamızdan korkuyoruz, diyerek onların içine katılan, onlara koşanları görürsün. Fakat belki de Allah bir fetih verir, yahut kendi katından bir iş çıkarır meydana da onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı nâdim oluverirler.
53- İnananlar da derler ki, sizinle beraber olduklarına dair bütün kuvvetleriyle yemin edenler bunlar mı? İşte yaptıkları boşa çıktı, ziyankâr oluverdiler.
54- Ey inananlar, içinizden kim çıkar da dininden dönerse Allah onlara bedel öyle bir kavim getirecektir yakında ki o onları sevecek, onlar da, onu sevecek, inananlara karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı yüce olacak o kavim. Allah yolunda savaşacaklar ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmayacaklar. Bu, Allah'ın lütfü ve inâyetidir ki dilediğine verir ve Allah'ın lütfü boldur, o her şeyi bilir.(8)
55- Sizin dostunuz, sahibiniz, ancak Allah'tır ve Peygamberidir ve inananlar, namaz kılanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir.(9)
56- Ve kim, Allah'tan, Peygamberinden ve inananlardan yüz çevirirse bilsin ki hiç şüphesiz Allah'a mensup olanlardır üst olacak kişiler.
57- Ey inananlar, sizden önce, kendilerine kitap verilenlerle kâfirlerden, dininizi alay konusu yapan, onu oyuncak sayan kişileri dost edinmeyin, çekinin Allah'tan inanmışsanız.
58- Birbirinizi namaza çağırdığınız, ezan okuduğunuz zaman, bununla alay ederler, bir oyun sayarlar bunu. Bu da şüphe yok ki akılları olmayan, akıl edemeyen bir kavim olduklarındandır.
59- De ki: Ey kitap ehli, bizden hoşlanmayışınızın sebebi, ancak Allah'a ve bize indirilene ve bizden önce indirilenlere inanmamızdan başka bir şey mi ki? Ve sizin çoğunuz, buyruktan çıkmış kişilersiniz.
60- De ki: Bundan daha fena olanları, Allah'ın cezasına uğramış bulunanları haber vereyim mi size? Allah'ın lânet ettiği, gazabına uğrattığı, içlerinden bir kısmını maymun ve domuz şekline soktuğu kişiler ve Şeytan'a tapanlar. İşte bunlardır yeri daha kötü olanlar, doğru yoldan daha fazla sapmış bulunanlar.
61- Sizin yanınıza geldiler mi, inandık derler, halbuki onlar, bulunduğunuz yere kâfirlikle girdikleri gibi gene kâfirlikle çıkmışlardır ve Allah, onların gizlediğini, onlardan daha iyi bilir.
62- Onların çoğunu görürsün ki suç işlemekte, düşmanlık etmekte, haram yemekte birbirleriyle yarışa girerler. Yaptıkları şey, ne de kötüdür.(10)
63- Bâri, hükümleri bilenleri ve bilginleri, onları, suç olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi. İşledikleri iş, ne de kötüdür.
64- Yahûdiler, Allah'ın eli bağlıdır dediler, elleri bağlanasılar, söyledikleri söz yüzünden lânete uğrayasılar. Hayır, Allah'ın iki eli de açıktır, dilediği gibi ihsânda bulunur. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını, kâfirliğini arttıracak ve biz, onların arasına kıyâmete dek düşmanlık ve kin saldık. Ne vakit savaş için bir ateş yaktılarsa Allah söndürdü o ateşi ve onlar, yeryüzünde bozgunculuğa koşup dururlar ve Allah, bozguncuları sevmez.
65- Kitap ehli olanlar inansalardı, çekinselerdi elbette kötülüklerini örterdik ve elbette onları da nîmeti bol cennetlere sokardık.
66- Tevrât'ın, İncil'in ve Rablerinden sana indirilen kitabın hükümlerini tutsalardı tepelerinden ayaklarının altlarından nîmetlere nail olurlar, onları yerlerdi. İçlerinde geri ve aşırı olmayan insaf ehli de var, fakat çoğunun yaptığı işler, ne de kötü.
67- Ey Peygamber, bildir, sana Rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği îfâ etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, seni insanlardan korur. Şüphe yok ki Allah, kâfir olan kavme, doğru yola gitmek hususunda başarı vermez.(11)
68- De ki: Ey kitap ehli, hiçbir şeye inanmış sayılmazsınız Tevrât'ın, İncil'in ve Rabbinizden size indirilen kitabın hükümlerini yerine getirmedikçe ve andolsun ki Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını, kâfirliğini arttıracak, artık o kâfir kavim yüzünden tasalanma sen.
69- Fakat inananlarla Yahûdi olanlardan, Sâbîlerden ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanıp iyi işler işleyenlere ne bir korku vardır, ne de mahzun olur onlar.
70- Andolsun ki İsrailoğullarından söz almıştık, peygamberler göndermiştik onlara. Fakat hangi peygamber onlara gelip canlarının istemediği bir şey getirdiyse o peygamberlerin bir kısmını yalanlamışlardı, bir kısmını öldürmüşlerdi.
71- Ve sandılar ki bir cezaya uğramayacaklar. Kör oldular âdeta, sağır kesildiler, sonra tövbe ettiler, Allah kabul etti, sonra gene de çoğu körleşti, sağır oldu ve Allah, onların yaptıklarını tamamıyla görür.
72- Allah, şüphe yok ki Meryem oğlu Mesîh'tir diyenler kâfir oldular ve Mesîh, ey İsrailoğulları demişti, Rabbime ve Rabbinize kulluk edin; şüphe yok ki Allah'a eş tanıyana Allah, cenneti haram etmiştir, onun yurdu ateştir ve zâlimlere hiçbir yardımcı yoktur.
73- Şüphe yok ki kâfir olmuşlardır, Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler ve kulluk edilecek tek bir Tanrı vardır ancak. Söyledikleri sözden dönmezlerse içlerinden kâfir olanlar, pek elemli bir azâba uğrayacaklardır.
74- Hâlâ mı tövbe etmeyecekler Allah'a ve hâlâ mı yarlıgamasını istemeyecekler? Ve Allah suçları örter, rahîmdir.
75- Meryemoğlu Mesîh, bir peygamberden başka bir şey değildi; ondan önce de nice peygamberler gelip geçtiler; annesi de gerçek bir kadındı, ikisi de yemek yerlerdi. Bak bir, onlara delillerimizi nasıl açıklamadayız, sonra da bak, nasıl yüz çeviriyor onlar.
76- De ki: Allah'ı bırakıp size ne bir zararı dokunacak, ne bir faydası gelecek bir varlığa mı kulluk ediyorsunuz? Ve Allah, her şeyi duyar, bilir.
77- De ki: Ey kitap ehli, haksız yere dininizde, aşırı gitmeyin ve evvelce hem sapmış, hem çoğunu saptırmış ve doğru yolu bırakıp sapıklığa dalmış olan kavmin dileklerine uymayın.
78- İsrailoğullarından kâfir olanlara Dâvûd'un diliyle de lânet edilmişti, Meryemoğlu İsa'nın diliyle de. Bu da isyan ettiklerinden ve aşırı gittiklerindendi.
79- İşledikleri kötülükten, birbirlerini menetmezlerdi. Gerçekten de yaptıkları iş, ne de kötüydü.
80- Onların çoğunu görürsün ki kâfirlere dostluk ederler. Ne de kötüdür nefislerinin, onlara hazırlayıp sunduğu şey; Allah'ın gazabına uğrayacaklardır ve azâp içinde ebedî olarak kalacaklardır.
81- Allah'a, Peygambere ve ona indirilene inansalardı onları dost edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu, buyruktan çıkmış kötü kişilerdir.
82- İnsanların, inananlara düşmanlıkta en ileri gidenleri, göreceksin, Yahûdilerle müşriklerdir, inananlara sevgi bakımından en yakınları da biz Nasrânîyiz diyenlerdir. Bunun sebebi de, onların içinde ilimle, ibadetle uğraşanlarla rahiplerin bulunuşudur ve bir de onlar, ululanmazlar.
83- Peygamberlere indirileni duydular mı gerçeği tanıdıklarından görürsün ki gözleri yaşla dolar da taşar. Derler ki: Rabbimiz, inandık biz, bizi gerçeğe tanık olanlardan et.
84- Zâten Rabbimizin bizi de iyi insanlara katmasını umup dururken ne oluyor bize ki Allah'a ve bize gelen gerçeğe inanmayalım?
85- Allah da onları söyledikleri söz yüzünden, kıyısından ırmaklar akan cennetlere sokarak mükâfatlandırır, orada ebedî olarak kalırlar ve budur işte iyilik edenlerin mükâfatı.
86- Kâfir olanlarla âyetlerimizi yalanlayanlara gelince onlardır cehennem ehli.
87- Ey inananlar, Allah'ın size helâl ettiği tertemiz şeyleri haram etmeyin kendinize ve aşırı gitmeyin. Şüphe yok ki Allah, aşırı gidenleri sevmez.
88- Ve yiyin Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helâl ve temiz olanları ve inandığınız Allah'tan çekinin.
89- Boş yere yemin etmenizden dolayı sorumlu tutmaz sizi Allah, fakat yürekten ve kasten ettiğiniz yeminler yüzünden sorumlu tutar. Yemin kefâreti, âilenize yedirdiğiniz yemeklerin orta derecede olanıyla on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek, yahut da bir kul azat etmektir. Bunlara gücü yetmeyen üç gün oruç tutar. İşte yemininizi bozarsanız budur kefâreti. Koruyun yeminlerinizi. Allah, şükredenlerden olursunuz diye âyetlerini işte böyle açıklar size.
90- Ey inananlar, şarap, kumar, tapınmak için dikilmiş olan taşlar, fal için kullanılan oklar, ancak Şeytan'ın işlerindendir ve birer pisliktir bunlar. Bunlardan kaçının da muradına erenlerden olun.
91- Şeytan, şarap ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin salmak ister ancak, vazgeçtiniz artık değil mi?
92- Ve itaat edin Allah'a ve Peygambere ve sakının. Yüz çevirirseniz iyice bilin ki Peygamberimize düşen vazife, ancak tebliğden ibarettir.(12)
93- İman edip iyi işlerde bulunanlara; çekindikleri, inandıkları ve iyi işlerde bulundukları, sonra gene çekinmede devam ettikleri, inançlarını güttükleri, sonra da gene çekinip durdukları ve iyilik ettikleri takdîrde haram edilmeden önce yedikleri şeyler yüzünden bir vebal yok ve Allah iyilik edenleri sever.
94- Ey inananlar, Allah, onu görmeksizin de kendisinden korkan kişiyi ayırt etmek için ellerinizin ulaşabileceği, mızraklarınızın yetişebileceği avları avlanma hususunda sizi sınayacak mutlaka. Bundan sonra kim aşırı hareket ederse ona pek acı bir azap var.
95- Ey inananlar, ihramdayken avlanmayın; içinizden kim, bir av hayvanını bilerek öldürürse sizden iki adâlet sahibinin hükmüne göre cezası, öldürdüğü hayvanın benzeri olan ve Kâ'be'ye götürülen bir hayvanı kurban etmek, yahut işlediği suça karşılık yoksulları doyurmak, yahut da bunlara denk olacak kadar oruç tutmaktır, böylece yaptığının cezasını tatması gerektir. Allah, geçmişte işlenen suçları bağışlamıştır. Fakat bundan böyle de kim bu suçu işlerse şüphe yok ki Allah öç alır ondan ve Allah üstündür, öç alıcıdır.
96- Denizde avlanmak ve avladığını yemek, geçiminiz için size de, misafirlerinize de helâl edilmiştir de ihramda bulunduğunuz müddetçe kara avı haram edilmiştir size. Çekinin o Allah'tan ki onun tapısında toplanacaksınız.
97- Allah, Kâbe'yi hac ayını, kurbanı, kurbanlık olduğu bilinsin diye boynuna bir şey asılan hayvanları, insanların geçimine, düzenine sebep etti, böylece de şüphesiz olarak Allah'ın, göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsini bildiğini sizin de bilmenizi diledi ve Allah, şüphe yok ki her şeyi bilir.
98- Bilin ki Allah'ın cezası, muhakkak pek çetindir ve şüphe yok ki Allah suçları örter, rahîmdir.
99- Peygamberin vazifesi, ancak tebliğdir ve Allah, açığa vurduğunuz şeyleri de bilir, gizlediğiniz şeyleri de.
100- De ki: Pisle temiz bir değildir, pisin çokluğu seni şaşırtsa bile. Artık ey aklı tam olanlar, çekinin Allah'tan da muradınıza erin.
101- Ey inananlar, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın Kur’ân indirilirken bunlara ait bir şey sorarsanız hükmü açıklanır size, halbuki Allah geçmişti ondan, ona ait hükmü bildirmemişti ve Allah, suçları örter, rahîmdir.
102- Sizden önce de bir kavim onları sordu da sonra kâfir oluverdi.
103- Allah, ne bahîreyi meşru kılmıştır, ne sâibeyi, ne vasîlayı, ne de hâmı; fakat kâfir olanlar, Allah'a, yalan yere iftirâ ederler ve onların çoğunun da aklı ermez.(13)
104- Onlara, gelin Allah'ın indirdiğine ve Peygambere dendi mi bize yeter atalarımızın yapageldikleri şeyler, böyle bulduk biz derler. Fakat ya ataları da bir şey bilmiyorlardı ve doğru yola gitmiyorlardıysa.
105- Ey inananlar, siz, kendinize bakın; doğru yolu buldunuzsa sapık kişi, size bir zarar veremez. Hepinizin de dönüp varacağı yer, Allah tapısıdır ve o mutlaka yaptığınız şeyleri bildirir size.
106- Ey inananlar, birinize ölüm gelip çatarsa aranızda vasiyet edeceğiniz zaman, sizden iki âdil tanık bulunsun.
Yolculuktaysanız ve gene size ölüm musîbeti gelip çatacaksa sizden olmayan iki kişiyi de tanık tutabilirsiniz. Ancak onları, namazdan sonraya dek alıkoyun da akraba bile olsa Allah'ı bırakıp yerine hiçbir menfaati satın almayacağız, tanıklığımızı, Allah için gizlemeyeceğiz, gizlersek günahkârlardan olalım diye Allah'a yemin etsinler.
107- O iki tanığın bir günahı hakkettikleri anlaşılırsa mîras hakkında sahip olanlardan ve tanıklığa daha ziyade lâyık bulunanlardan iki kişi, onların yerine geçer, bizim tanıklığımız, onların tanıklığından daha doğrudur ve biz zulmetmedik, ettiysek zâlimlerden olalım diye Allah'a yemin ederler.
108- Bu, hakkıyla tanıklık etmelerini, yahut yeminden sonra tanıklıklarının, yeminlerinin reddedilmesinden korkmamalarını sağlamaya daha yakındır. Ve çekinin Allah'tan ve dinleyin. Allah kötülükte, taşkınlıkta bulunan kavmi doğru yola sevk etmez.
109- O gün Allah, bütün peygamberleri toplayacak da ne cevap verildi size diyecek. Diyecekler ki: Bilgimiz yok bizim, şüphe yok ki sensin gizli şeyleri hakkıyla bilen.
110- An o zamanı ki Allah ey Meryemoğlu İsa, hatırla sana ve annene verdiğim nîmetimi demişti, hatırla ki seni Rûh-ül-Kudüs'le kuvvetlendirdim de beşikteyken de insanlarla konuştun, olgunluk çağında da. Hani sana kitabı, hikmeti, Tevrât-ı ve İncil'i öğretmiştim. Hani topraktan kuş şeklinde bir şey yapardın iznimle de ona üfürürdün, o da iznimle kuş olurdu ve anadan doğma körün gözünü açar, abraş illetine uğrayanı o illetten kurtarırdın iznimle ve hani ölüyü, iznimle mezardan çıkarmış, diriltmiştin. Hani, İsrailoğullarına apaçık delillerle geldiğin zaman onlardan kâfir olanlar, bu ancak açık bir büyü demişlerdi de ben seni kurtarmıştım onların elinden.
111- Hani Havarîlere, bana ve Peygamberime inanın demiştim de inandık demişlerdi tanık ol, biz Tanrıya teslîm olanlarız.
112- Hani Havariler, ey Meryemoğlu İsa demişlerdi, Rabbin, bize gökten bir sofra yemek indirebilir mi? İsa da inanmışsanız demişti, çekinin Allah'tan.
113- Demişlerdi ki: İstiyoruz ki o yemekten yiyelim, kalplerimiz tam bir inanca ulaşsın ve bilelim ki sen bize doğru söylüyorsun ve buna da tanık olalım biz.
114- Meryemoğlu İsa, Rabbimiz demişti, bize gökten bir sofra yemek indir de bugün, hem önce gelenlerimize bayram olsun, hem sonra gelenlerimize, hem de senden bir delil olsun; sen bizi rızıklandır ve sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.
115- Allah, onu size indireceğim ben, fakat bundan sonra içinizden kâfir olanı öyle bir azapla azaplandı-racağım ki demişti, âlemler içinde hiçbir kimseyi o çeşit azaplandırmam.
116- Ve hani Allah, ey Meryemoğlu İsa diyecek, sen misin insanlara, Allah'ı bırakın da beni ve annemi iki tanrı tanıyın diyen? İsa da seni noksan sıfatlardan arı bilirim diyecek, hakkım olmayan bir sözü söyleyemem ki ben. Böyle bir söz söylediysem elbette bilirsin bunu. Benim içimde ne varsa hepsini mutlaka bilirsin sen. Fakat ben, senin bildiğini bilemem; şüphe yok ki sen gizli olan her şeyi, hakkıyla bilirsin.
117- Onlara, ancak bana emrettiğini söyledim, Rabbime ve Rabbinize kulluk edin dedim. İçlerinde bulundukça gözetirdim, korurdum onları, fakat beni aldıktan sonra onların ne yaptıklarını sen gördün ve sen her şeye hakkıyla tanıksın.
118- Onlara azâp edersen şüphe yok ki onlar, senin kullarındır ve eğer yarlıgarsan şüphe yok ki sensin üstün olan, hüküm ve hikmet sahibi bulunan.
119- Allah diyecek ki: Bugün, öyle bir gündür ki gerçeklerin gerçekliği fayda eder ancak. Onlarındır kıyılarından ırmaklar akan cennetler, ebedî kalırlar orada. Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da ondan râzı olmuşlardır. İşte budur en büyük kurtuluş.
120- Allah'a aittir göklerin yeryüzünün ve oralarda ne varsa hepsinin tasarrufu ve onun her şeye gücü yeter.
(1) Ezlâm, fal için çekilen oklardır. Müslümanlıktan evvelki devre ait bir geleneğe göre bu okların bir kısmının üstünde, Rabbim emretti, bir kısmında, Rabbim nehyetti yazısı vardı. Yazısız olanları da mevcuttu. Araplar, bir iş yapacakları, yahut yola çıkacakları zaman bu okları birbirine karıştırır, bir tanesini çekerlerdi. Emir yazısı bulunan çıkarsa o işi yaparlar, yolculuğa çıkarlar, yapmaması yazılı ok çıkarsa o işten, o yolculuktan vazgeçerlerdi. Yazısız ok çıkarsa tekrar karıştırır, bir yazılı ok çıkıncaya dek çekerlerdi. Bu oklar, bir putun yanında dururdu. Kestikleri kurbandan o puta da pay ayırırlardı.
(2) Nasrâni Hıristiyan, Nasârâ Hıristiyanlar anlamına gelir. Hıristiyanlara, İsa Peygamberin Nâsıra denen köyden yetiştiği, yahut dine yardım ettikleri için Nasrâni denmiştir. Nasran denilen köye nispetle Nasrâni denmiştir diyenler de vardır (al-Müfredât, s. 514).
(3) Ahd-i Atıyk'te ve bilhassa Ahd-i Cedid'de Tanrıya baba, insanlara oğullar denegelmiştir. Kur’ân, anlam bakımından iltibası bulunan bu çeşit sözleri nehyeder.
(4) Bu âyetlerdeki olaylar, Ahd-i Atıyk'ın "a'dât" bölümünde 13. ve 14. bablarda etrafıyla anlatılmadadır.
(5) Ahd-i Atıyk'te "Tekvin" bölümünün 4. babında bu olay anlatılmaktadır.
(6) Vesile, Tanrı yoluna bilgiyle, kullukla yürümek ve şer'i hükümlere riâyet etmektir (al-Müfredât, s. 545).
(7) Kur’ân, Hz. Peygamberden evvelki devre "câhiliyye", yani bilgisizlik devri adını veriyor.
(8) Tanrı'nın, dininden dönenlere bedel, meydana getirmeyi vaadettiği kavim hakkında birçok rivâyetler vardır. Hasan, Katâde ve Dahhâk'e göre bu kavim, dinden dönenlerle savaşan Abû-Bekr'le ona uyanlardır. (Devamı, sonnot No: 13)
(9) Bir gün, mescide bir yoksul gelmiş, Allah için bir şey istemişti. Namazda bulunduklarından hiç kimse bir şey verememiş, yoksul da yâ Rabbi tanık ol; Peygamberinin mescidine geldim, bana bir şey veren olmadı demişti. (Devamı, sonnot No: 14)
(10) El anlamına gelen "yed", kudret, tasarruf, nîmet, tahsis mânalarını ifade eder (al-Müfredât, s. 573-574). Türkçe'de mecazen aynı anlamlarda kullanılır. O iş benim elimin harcı, senin elin yetmez, elimin altındasın, elim erer, gücüm yeter v.s. gibi. Bağlı elden maksat nîmet vermeyiştir.
(11) Bu âyetin iniş sebebi hakkında çeşitli rivâyetler vardır. Bir rivâyete göre Hz. Muhammed (s.a.a), bir gün, bir ağacın kaba - gölgesinde yatmış, uyumuştu; kılıcını da yatmadan, ağacın dalına asmıştı. Bir bedevi, yavaşça gelmiş, kılıcı alıp kınından sıyırmıştı. Bu sırada pıtırtıdan uyanan Peygambere, şimdi seni benim elimden kim kurtaracak, demiş, Hz. Muhammed (s.a.a)'den, Allah cevabını alınca pek ürkmüş, hattâ başını ağaca çarpmıştı. Bu olay üzerine bu âyet indi. Bir başka rivâyete göre gene bir gün, çadırında yatacağı sırada, beni insanlardan kim koruyacak demiş, dışardan yak ve silâh sesleri duyunca kimdir onlar diye sormuş, Huzayfa ve Sa'd olduğunu ve kendisini korumak için geldiklerini öğrenince yatmış, fakat bu esnâda bu âyet inince başını dışarı çıkarıp siz gidin, beni Allah koruyacak demişti. (Devamı, sonnot No: 15)
(12) Bu âyetlerle içki ve kumar tamamıyla men edilmiştir.
(13) Müslümanlıktan önce, Araplar, bir dişi deve beş defa doğurur da beşinci yavrusu erkek olursa o devenin kulağını yararlar, kıra salıverirlerdi. Buna ne binerler, ne yük yüklerlerdi. Bu deveye "Bahire" adını verirlerdi (al-Müfredât, s. 36. Muhammed-ibn-i Abdülmelik-ibn-i Hişâm: Sıret-ün-Nebî, Ezher Prof. lerinden Muhammed Muhyiddin Abdülhamid'in haşiyeleriyle, Kahire, 1937-1356, c. I, s. 95-98). (Devamı, sonnot No:16)