17- İSRÂ SURESİ

Mekkîdir, yüzon bir âyettir.

(26, 32, 33, 56, ve 78. ayetleri Medenîdir denmiştir. 73. ayetten 80. âyete kadar Medenîdir diyenler de vardır. İsrâ, geceleyin yol yürütmek anlamına gelir. Sûre, Hz. Muhammed (s.a.a)'in miracını, yani Mekkke'den Kudüs'e bir gece vakti gittiğini anlattığı cihetle bu adla anılmıştır. İçinde İsrailoğullarının olayları anlatıldığından Beni-İsrail sûresi de denir.)

Rahman ve Rahîm Allah Adıyla

1- Noksan sıfatlardan münezzehtir kulunu geceleyin Mescid-i Harâm'dan çevresini kutladığımız Mescid-i Aksâ' ya götüren, âyetlerimizden bir kısmını ona da gösterelim diye, şüphe yok ki o, her şeyi duyar, görür.(1)

2- Ve biz, Mûsâ'ya kitap verdik ve o kitabı, benden başka hiçbir koruyucu tanımayın emriyle İsrailoğulları için doğru yola bir rehber ettik.

3- Ey Nûh'la beraber gemiye bindirip kurtardığımız insanların soyundan gelenler, şüphe yok ki Nûh, çok şükreden bir kuldu.(2) (3)

4- Ve İsrailoğullarına kitapta şu haberi vermiştik: Yurtta mutlaka iki kere bozgunculuk edeceksiniz ve iki kere baş kaldıracak, büyük bir taşkınlıkta bulunacaksınız.

5- O iki taşkınlıktan birincisinin mukadder zamânı gelince size, azâp etmede çetin, kuvvetli kullarımızı gönderdik de yurdunuzun tâ içine girip sizi araştırdılar ve bu, yerine getirilen bir vaatti.

6- Sonra onlara karşı size gene devlet ve kudret verdik, mallar, oğullar ihsân ederek yardım ettik size ve sizi, topluluk bakımından da pek çoğalttık.

7- İyilik ederseniz faydası kendinize kötülükte bulunursanız zararı gene size. İkinci vaadimizin mukadder zamânı gelince gene yüzünüzü karartacaklar, ilk defa girdikleri gibi gene mescide girecekler, üst geldiklerini büsbütün mahiv ve helâk edeceklerdir.178

8- Rabbinizin size acıyacağı umulur, fakat tekrar kötülüğe dönerseniz biz de döner, cezânızı veririz ve biz, cehennemi kâfirlere bir zindan olarak halkettik.

9- Şüphe yok ki bu Kur’ân, insanları en doğru bir yola sevk eder ve iyi işlerde bulunan inanmış kimselere, gerçekten de büyük bir mükâfâta nâil olacaklarını müjdeler.

10- Âhirete inanmayanlara gelince: Onlara elemli bir azap hazırladık.

11- İnsan, hayra duâ ediyormuşçasına şerre de duâ eder ve insan, pek acelecidir.

12- Geceyle gündüzü, iki delil olarak yarattık ve bir delil olan geceyi giderdik de Rabbinizin lûtfunu aramanız, yılların sayısını bilmeniz, hesâbını anlamanız için yerine başka bir delîl olan ve her şeyi gösterip belirten gündüzü getirdik ve biz, her şeyi apaçık anlatmadayız.(4)

13- Her insanın yaptığı işleri boynuna astık, kıyâmet günü de apaçık yazılmış bir kitap olarak meydana çıkaracağız onları, herkes, ne yapmışsa hepsini o kitapta yazılmış bulacak.

14- Oku kitabını, bugün hesap görmek için sen yetersin sana.

15- Kim doğru yolu bulursa ancak kendisi için bulmuştur ve kim doğru yoldan sapmışsa kendisini sapıtmıştır ve kimse, bir başkasının yükünü yüklenmez ve biz, peygamber göndermedikçe hiçbir topluluğu azaplandır-mayız.

16- Bir şehri helâk etmek istersek ileri gelenlerine emrimizi tebliğ ederiz, buyruktan çıkar, orada isyâna koyulurlar da azâbı hak ederler, biz de onları tamamıyla helâk eder, orasını yerle yeksan ederiz.

17- Nûh'tan sonra nice toplulukları helâk ettik. Rabbin, kullarının suçlarından haberdardır, görür onları ve bu, yeter.

18- Kim, şu hemencecik, pek tez geçen dünyâyı dilerse biz de dilediğimize, dilediğimiz şeyi hemencecik veririz orada, sonra biz, cehennemi de onun için halkettik, oraya kınanmış, kovulmuş bir halde girer.

19- Ve kim, inanarak âhireti diler ve bu hususta adamakıllı çalışıp çabalarsa bu çeşit kimseler, çalışmalarının mükâfatını mutlaka görürler.

20- Onlara da, bunlara da, hepsine, Rabbinin lütuf ve ihsânından yardımda bulunuruz, bağışlar dururuz ve Rabbinin ihsânı, kimseden men edil-mez.

21- Bak da gör, onların bir kısmını nasıl bir kısmından üstün ettik; elbette âhiretteki yücelik, dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyük.

22- Allah'la berâber başka bir mabut tanıma, sonra kınanmış bir halde ve tek başına, yardımdan mahrûm olarak oturup kalırsın.

23- Ve Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve anaya, babaya iyilik etmenizi hükmetmiştir; onlardan biri, yahut her ikisi, senin hayâtında ihtiyarlık çağına ererse onlara üf bile deme, azarlama onları ve onlara güzel ve iyi söz söyle.

24- İkisine karşı da merhametle kanatlarını indir, mütevâzı ol ve yâ Rabbi de, onlar, çocukluğumda beni nasıl büyütüp yetiştirdilerse sen de onlara öylece merhamet et.

25- İçinizde ne var, Rabbiniz, sizden daha iyi bilir. Düzgün ve temiz kişiler olursanız şüphe yok ki o, tövbe edip hakka dönenlerin suçlarını örter.

26- Akrabâya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver ve israfta ileri giderek boş yere, haksız yere malını saçma, savurma.

27- Gerçekten de malını boş yere saçıp savuranlar, Şeytanlara kardeş olurlar ve Şeytan, Rabbine karşı nankördür.

28- Rabbinden umduğun bir rahmeti dileyerek onlara bir şey veremez, yüz çevirmek zorunda kalırsan güzel sözler söyle onlara, gönüllerini al.

29- Elini boynuna bağlama, tamâmıyla da açma, sonra kendini kınar ve birşeye gücün yetmeyerek pişman bir halde oturur-kalırsın.

30- Şüphe yok Rabbin, dilediğinin rızkını genişletir, daraltır, şüphe yok ki o, kullarından haberdardır, onları görür.

31- Evlâdınızı, yoksulluk korkusuyla öldürmeyin; onları da biz rızıklandırırız,

sizi de. Şüphe yok ki onları öldürmek, pek büyük bir suçtur.(5)

32- Zinâya yaklaşmayın, şüphe yok ki zinâ, kötülüktür ve zinâda bulunmak, kötü bir yol tutmaktır.

33- Haklı olmadıkça Allah'ın harâm ettiği cana kıymayın ve kim, zulümle öldürülürse mîrasçısına, öldürene karşı bir kudret ve salâhiyet verdik ancak öldürmede aşırı gitmemeli; şüphe yok ki yardıma da mazhar edilmiştir o.

34- Ergenlik çağına erişinceye dek yetîmin malına yaklaşmayın, ancak çok güzel bir tarzda o malı idare edebilirsiniz ve ahitlerinizde durun, şüphe yok ki ahitlerden sorumlusunuz siz.

35- Bir şey ölçtüğünüz vakit ölçeği tam tutun, tarttığınız şeyi doğru teraziyle tartın. Bu, hem daha hayırlıdır size, hem sonucu daha güzeldir.

36- Bilmediğin şeyin üstünde durup ısrâr etme; çünkü kulak da, göz de, gönül de, hepsi de sorumludur bundan.

37- Yeryüzünde kibirlenerek yürüme; çünkü ne yeri yaRabilirsin, ne de boyun dağlara erer, onlara erişebilirsin.

38- Bunların hepsi de kötüdür ve Rabbinin katında hoşa gitmiyen şeylerdir.

39- Bunlar, Rabbinin, sana vah-yettiği hikmetlerdendir ve Allah'la berâber başka bir mabut tanıma, sonra kınanmış, kovulmuş bir halde cehenneme atılırsın.

40- Yoksa Rabbiniz, size erkek çocuklar verdi de kendisinin, meleklerden kız çocukları mı var? Gerçekten, ne de büyük bir söz söylüyorsunuz.

41- Andolsun ki düşünüp ibret almaları için şu Kur'ân'da bu meseleyi apaçık ve defalarca anlattık, fakat bu anlatış, onların ancak, gerçekten büsbütün uzaklaşmalarına sebep olmada.

42- De ki: Onların dedikleri gibi Allah'la berâber başka mabutlar da olsaydı o zaman elbette arş sâhibine ulaşmak için bir yol, bir sebep araştırırlardı.

43- Halbuki o, onların söylediklerinden tamâmıyla münezzehtir, tamâmıyla yücedir, büyüktür.

44- Yedi gök ve yerle onlarda ne varsa hepsi, onu noksan sıfatlardan tenzîh eder ve hiçbir şey yoktur ki ona hamdederek onu noksan sıfatlardan tenzîh etmesin, yalnız siz, onların tesbîh edişlerini anlayamazsınız. Şüphe yok ki o, azâp etmede acele etmez, halîmdir ve suçları örter.

45- Kur'ân okuduğun zaman seninle âhirete inanmayanların arasına gizli bir perde gereriz biz.

46- Anlamamaları için gönüllerine perdeler gerer, kulaklarına ağırlık veririz ve sen, Kur'ân'da, Rabbini, bir olarak andın mı yüz çevirirler, uzaklaşırlar senden.

47- Biz, seni dinleyecekleri zaman asıl neyi dinliyeceklerini ve birbirleriyle gizlice konuşurlarken o zâlimlerin, siz ancak büyülenmiş bir adama uymuşsunuz diyeceklerini pek iyi biliriz.

48- Bak da gör, sana nasıl örnekler getirip de saptılar ve artık bir yol bulmaya güçleri yetmeyecek onların.

49- Biz dediler, kemik ve toz haline geldikten sonra mı yeniden halk edile-cek, dirileceğiz?

50- De ki: Taş, yahut demir olun.

51- Yahut da aklınızca bundan da daha büyük bir başka mahlûk olun; mutlaka dirileceksiniz. Diyecekler ki kim tekrar hayâta getirecek bizi? De ki: İlk defa sizi yaratan. Alay ederek başlarını sallayacaklar da ne zaman olacak bu iş diyecekler; de ki: Umarım ki pek yakında.

52- O gün sizi çağıracak, hamd ederek icâbet edeceksiniz ona ve sanacaksınız ki pek az bir müddet kalmışsınız dünyâda.

53- Kullarıma söyle: Sözün en güzelini söylesinler. Şüphe yok ki Şeytan, aralarına fesat sokar. Şüphe yok ki Şeytan, insana apaçık bir düşmandır.

54- Rabbiniz, sizi daha iyi bilir; dilerse acır size, yahut dilerse azâp eder size ve seni, onların amellerini gözetmek, onları korumak için göndermedik.

55- Ve Rabbin pek iyi bilir ne varsa göklerde ve yeryüzünde. Andolsun ki bâzı peygamberleri bâzısından üstün ettik ve Dâvûd'a Zebûr'u verdik.

56- De ki: Allah'tan başka mabut sandıklarınızı çağırın, onlar, sizden ne bir zararı defedebilirler, ne onu çevirmeye güçleri yeter.

57- Onların taptıkları, öyle varlıklar ki bizzat kendileri de hangisi daha yakın acaba diye Rablerine ulaşmak için bir vesile arayıp durmadalar, onun rahmetini ummadalar ve azâbından korkmadalar. Şüphe yok ki Rabbinin azâbı, çekinip kaçınmaya değer bir azaptır.

58- Hiçbir şehir yoktur ki biz o şehri, kıyâmetten önce helâk edip hâk ile yeksan etmeyelim, yahut şiddetli bir azâba uğratmayalım. Bu, kitapta yazılmıştır, taktîr edilmiştir.

 

59- Bizi, mûcizeler göndermekten meneden şey, ancak evvelki ümmetlerin, onları yalanlamalarıdır ve Semûd'a apaçık bir mûcize olarak dişi deveyi verdik de zulmettiler ona ve biz âyetleri, ancak korkutmak için göndeririz.

60- An o zamânı, hani sana demiştik ki hiç şüphe yok, Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır ve biz sana gösterdiğimiz rüyayı da, Kur'ân 'daki lânetlenmiş ağacı da ancak insanları sınamak için gösterdik ve onları korkutmadayız, fakat bu, ancak onların taşkınlıklarını arttırmada.(6)

61- Hani bir zaman meleklere, Âdem'e secde edin demiştik de İblis'ten başka hepsi secde etmişti ve o, balçıktan yarattığın mahlûka secde mi edeyim demişti.

62- Bildir bana demişti, benden daha şerefli ve yüce olarak yarattığın bu mahlûk kimdir? Kıyamet gününedek yaşatırsan beni andolsun ki pek azı müstesna, onun soyunu azdıracağım.

63- Git demişti, kim sana uyarsa onlardan, hepinizin de cezâsı cehennemdir gerçekten ve o cezâ, noksansız, tastamam bir cezâ.

64- Onlardan kime gücün yeterse seslen, oynat yerinden onu, atlı, yaya, bütün ordunla yürü üstlerine, malda, evlâtta ortak ol onlarla ve vaadet onlara ve Şeytan, yalandan başka bir şey vaat edemez ki onlara.

65- Şüphe yok ki gerçek kullarımın üstünde hiçbir hükmün yoktur, onlara karşı hiçbir gücün olmaz senin ve Rabbin, koruyucu olarak yeter onlara.

66- Rabbiniz, öyle bir Rabdir ki lütuf ve ihsânını arayın diye sizin için denizde gemileri yürütür. Şüphe yok ki o, size rahîmdir.

67- Denizde bir zarara uğradınız mı tapıp çağırdıklarınızın hepsi kaybolup gider, ancak o kalır. Sizi kurtarıp karaya çıkardı mı da yüz çevirirsiniz ve insan, pek nankördür.

68- Emin misiniz sizi herhangi bir yerde orasıyla berâber yere geçirmeyeceğinden, yahut üstünüze taşlı-topaçlı bir kasırga göndermeyeceğinden? Sonra bir koruyucu da bulamazsınız kendinize.

69- Yoksa emin misiniz bir kere daha sizi denize döndürüp üstünüze kırıp döken bir fırtına yollamayacağından ve

nankörlüğünüze karşı sizi sulara gark etmeyeceğinden? Sonra bizden öcünüzü alacak bir kimse de bulamazsınız kendinize.

70- Andolsun ki biz Âdemoğullarını üstün ettik,karada suda taşıdık onları, tertemiz şeylerle rızıklandırdık onları ve yarattıklarımızın çoğundan üstün ettik onları.

71- O gün, herkesi, her topluluğu, uydukları kişilerle berâber çağıracağız. Gerçekten de kitabı, sağ eline verilenler, çekirdekteki kıl kadar bile zulüm görmeden kitaplarını okuyacaklar.

72- Ve burada kör olan, âhirette de kördür ve yolunu da tam sapıtmıştır, şaşırmış gitmiştir.

73- Onlar, sana vahyettiğimizden başka şeyler düzüp bize iftirâ etmen için az kaldı ki seni bile fitneye düşüreceklerdi ve o vakit seni dost edineceklerdi işte.

74- Sana sebât etme kabiliyeti vermeseydik andolsun ki birazcık meyledecektin onlara.

75- Eğer bunu yapsaydın hayâtın acısını da iki kat olarak tattıracaktık sana, ölümün acısını da iki kat, sonra da bize karşı hiçbir yardımcı bulamayacaktın kendine.

76- Onlar, nerdeyse seni yurdundan çıkarmak için tacîz edip duracaklar, fakat sen çıktıktan sonra arkandan onlar da pek az bir müddet kalacaklar.

77- Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki yol-yordam da buydu ve yolumuzda- yordamımızda bir değişiklik bulamazsın.

78- Ve namaz kıl güneşin zevâl vaktinde, geceleyin karanlık basınca ve fecir çağında; şüphe yok ki sabah namazı, meleklerin tanık olduğu bir namazdır.(7)

79- Gecenin bir kısmında uyanıp namaz kıl, bu namaz, sana mahsustur ve farz namazlardan fazla bir namazdır. Umulur ki Rabbin, seni Makam-ı Mahmûd'a sâhip kılar.(8)

80- Ve de ki: Yâ Rabbi, beni gireceğim yere gerçek olarak sok, çıkacağım yerden gerçek olarak çıkar ve katından, bana yardım eden bir kudret, kuvvet ver.

81- Ve de ki: Gerçek geldi, bâtıl yok olup gitti, şüphe yok ki bâtıl, zâten yok olur gider.

82- Ve biz, Kur'ân’dan, inananlara şifâ ve rahmet olan âyetleri indirmedeyiz ve bunlar, zâlimlerin ancak ziyanlarını arttırır.

83- İnsana nîmet verdik mi yüz çevirir, uzaklaşır, fakat bir şerre uğradı mı ümidini tamâmıyla keser, yeise düşer.

84- De ki: Herkes huylandığı huya göre hareket eder. Gerçekten de Rab-biniz, en doğru yolu kim bulmuştur, pek iyi bilir onu.

85- Ve sana rûhu soruyorlar; de ki: Ruh, Rabbimin işindendir, hakındandır ve zâten size pek az bir bilgiden başka bir şey de verilmemiştir.

86- Ve dilersek sana vahyettiğimizi senden de gidermeye muktediriz, sonra bize karşı onu koruyacak bir kimse de bulamazsın.

87- Ancak Rabbinin rahmeti onu korumuştur; gerçekten de onun lütfü, ihsânı pek büyüktür sana.

88- De ki: İnsanlar ve cinler, bu Kur'ân'ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler bir benzerini meydana koyamazlar, hattâ bir kısmı bir kısmına yardım etse bile.

89- Andolsun ki bu Kur'ân'da insanlara bütün örnekleri tekrar-tekrar anlattıksa da insanların çoğu kabûl etmedi, ancak küfre kapıldı.

90- Dediler ki: Bize yeryüzünden bir kay-nak çıkarıp akıtmadıkça inanmayız sana.

91- Yahut hurma fidanlarıyla, üzüm çotuklarıyla dolu bir bahçen olup içinde de ırmaklar gürül-gürül akmadıkça.

92- Yahut umduğun gibi göğü, parça-parça üstümüze düşürmedikçe, yahut Allah'la melekleri karşımıza getirmedikçe.

93- Yahut altından yapılma bir evin olmadıkça, yahut da gökyüzüne gözümüzün önünde çıkmadıkça ve bunu yapsan bile herbirimize gökten yazılı bir kitap indirmedikçe ve biz, onu okumadıkça gene gerçeklemeyiz, seni, gene inanmayız sana. De ki: Rabbimi tenzîh ederim, ben neyim, ancak insan bir peygamber.

94- Fakat kendilerine doğru yolu gösteren bir peygamber geldi mi insanları inanmaktan meneden şey de Allah, hiçbir insanı peygamber olarak gönderir mi demeleridir zâten.

95- De ki: Yeryüzünde melekler bulunsaydı da rahat-rahat gezselerdi onlara gökten bir meleği peygamber olarak gönderirdik.

96- De ki: Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter; şüphe yok ki o, kullarından haberdardır, onları görür.

97- Allah, kimi doğru yola sevk-ederse odur doğru yolu bulan ve kimi saptırırsa o çeşit adamlara ondan başka hiçbir yardımcı bulamazsın ve biz onları, kıyâmet günü, yüzü koyun kapanmış olarak kör ve dilsiz haşr-ederiz, yurtları da cehennemdir; orasının ateşi ve harâreti sâkin oldukça alevini fazlalaştırır, yakar-yandırırız.

98- Bu da, delillerimizi inkâr edip kemik haline geldikten, toz olup gittikten sonra mı yeniden yaratılacağız da dirileceğiz demelerinin karşılığı.

99- Görmüyorlar mı ki Allah, öyle bir mabut ki hiç şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yaratmıştır, onların benzerini de yaratmaya gücü yeter ve onlar için bir müddet tâyin etmiştir ki şüphe yok bunda. Fakat zulmedenler, kabûl etmezler de ancak küfre kapılırlar.

100- De ki: Rabbimin rahmet hazîneleri elinizde olsaydı harcayıp tükenmeden korkar, hasislik ederdiniz, zâten de insan, pek hasistir.

101- Andolsun ki biz, Mûsâ'ya dokuz tane apaçık delil vermiştik; sor İsrailoğullarına; Mûsâ, onlara gelince Firavun yâ Mûsâ demişti, şüphe yok ki ben seni büyülenmiş sanıyorum.

102- O da, sen de biliyorsun ki demişti, bunları, insanlara apaçık deliller olmak üzere ancak göklerin ve yeryüzünün Rabbi indirmiştir ve şüphe yok ki ey Firavun, ben de seni küfriyle helâk olmuş sanıyorum.

103- Onları Mısır'dan çıkarmayı kurunca onu da onunla berâber bulunanların hepsini de sulara boğduk.

104- Ve bundan sonra İsrailoğul-larına dedik ki: Yeryüzünde oturun, eğleşin, âhiret hakkındaki vaadimizin yerine gelme zamânı çatınca hepinizi derleyip tapımıza getirirler.

105- Ve biz Kur'ân'ı hak ve gerçek olarak indirdik, o da hak ve gerçek hükümlerle indi ve seni de ancak müjdeci ve korkutucu olarak gönderdik.

106- Bir Kur'ân'dır ki onu insanlara dura-dura, yavaş-yavaş okuman için âyet-âyet, sûre-sûre ayırdık ve onu azar-azar indirdik.

107- De ki: İster inanın, ister inanmayın; bundan önce kendilerine bilgi verilenlere okundu mu onlar, yüzüstü kapanıp secde ediyorlar

108- Ve noksan sıfatlardan münezzehtir Rabbimiz diyorlar, gerçekten de Rabbimizin vaadi, yerine gelmiştir.

109- Ağlaya-ağlaya yüzüstü yere kapanıyorlar ve Kur'ân'ı dinleyiş onların gönül alçaklığını ve itâatlerini arttırıyor.

110- De ki: İster Allah Adıyla duâ edin, ister rahman adıyla, hangi adla duâ ederseniz edin, gerçekten de bütün güzel adlar, onundur ve namazında pek yüksek sesle okuma, sesini pek de yavaşlatma, ikisinin arasında bir yol tut.

111- Ve de ki: Hamd Allah'a ki oğul edinmemiştir kendisine ve saltanatta, tasarrufta ortağı yoktur ve âciz olmadığından yardımcıya da ihtiyâcı yoktur ve pek büyük bil, onu, büyüklüğünü de bildir.

 

 

(1) Hz. Muhammed (s.a.a)'in, bir gece, Mekke'den Kudüs'e gitmesine ve oradan göğe çıkmasına, yani Mirac mucizesine aittir. Mirac'dan, 53. sûrede bahsedilecektir.

(2) Bu iki bozgunculuğun biri Zekeriyya Peygamberi, ikincisi Yahya Peygamberi öldürmeleridir. Hz. Zekeriyya'ya ait 14. bablık bir bölüm, Ahd-i Atıyk'ın sonlarındadır.

(3) Buradaki Mescit, Kudüs'teki Beyt-i Mukaddes, yani Mescid-i Aksâ'dır. 5. âyette İsrailoğullarının, milâttan 588 yıl önceki esirliğine, 6 ve 7. âyetler de bu esirlikten kurtulup tekrar Kudüs'ü aldıklarına işarettir.

(4) Bir delil olan geceyi giderdik, yahut gecenin delili olan ayın nurunu, güneşe nazaran azalttık. Âyette "tâir" kelimesi geçmektedir ve kuş, uçan anlamına gelir. Cahiliyye devrinde kuşların uçuşundan hükümler çıkarmak, kuşu uçurup sağa doğru giderse hayra, sola doğru giderse şerre yormak, bir gelenekti. Müslümanlık, "tatayyur" denen bu geleneği menetmiştir. Âyette, "Her insanın yaptığı iş" yerine "tâiri" eklemesi vardır ki bu geleneğe işarettir.

(5) Kızları diri diri gömme geleneğini menetmektedir.

(6) Rüyadan maksat, gözle görüştür ve Hz. Muhammed (s.a.a)'in Mekke'den Kudüs'e gitmesine, oradan da göklere ağmasına, yani Mirac'a işarettir Mirac hakkında, daha Hz. Muhammed (s.a.a)'in zamanında ve Mirac'ı nakleder etmez bir hayli sözler söylendiği için âyette Mirac, "İnsanları sınamak için" meydana gelmiş bir olay diye tavsif edilmiştir. Bu kavil, İbn-i Abbas, Cübeyr oğlu Said, Hasen, Katâde ve Mücâhid'in kavlidir. Hz. Muhammed (s.a.a) Medine'deyken Mekke'yi alacağını görmüştür, buradaki rüyadan maksat budur da denmiştir. Bu rivâyet, başka bir yolla İbn-i Abbas'tan geliyor. (Devamı, sonnot No:35)

(7) Zevâl vaktindeki namaz, öğle namazı ve ondan sonraki ikindi namazıdır. Karanlık basınca kılınması emredilen namaz, akşam ve yatsı namazlarıdır. Fecir çağındaki de sabah namazıdır.

(8) Makâm-ı Muhmud, cumhura göre şefaattir. Buhârî, Kitâbu Tefsir-il-Kur’ân babından şefaat hadisini Ebu-Hureyre'den tahric eder. (Devamı, sonnot No:36)