Muhkem ve Müteşabih Ayetler

Dr.İbrahimiyan

Şanı yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de indirmiş olduğu ayetler iki kısımdır; bir kısmı mühkem ve diğer kısmı ise müteşabihtir.
Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Öyle bir Tanrı'dır ki sana kitap indirdi. Onun birkısmı, mânası-apaçık (muhkem) âyetlerdir (ve diğer ayetlerin her türlü giriftliği, bu ayetlere döndürülmekle ortadan kalkar) ve bunlar, kitabın temelidir. Diğer kısmıysa çeşitli mânalara benzerlik gösterir (müteşabih) âyetlerdir (ve bu ayetler, konu düzeyinin yüksek olması veya başka nedenler dolayısıyla ilk bakışta farklı olasılıklara açık olsa da, muhkem ayetlerin göz önünde tutulmasıyla gerçek yorum ve ifadesini bulur). Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmayan âyetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah ve ilimde şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlar bilir. (İlahi ilim ve bilim ışığında Kur’an’ın bütün ayetlerinin sırlarını anlayan ve algılayan bu insanlar) derler ki: Biz inandık ona, hepsi de Rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünemez (ve bu gerçeği algılayamazlar).” [1]
     “Muhkem” kelimesi iki anlama gelmektedir ve bir anlama bütün ayetler muhkemdir. Yani, bütün ayetler bir tür birlik içindedir ve bir anda Peygamberimize (s.a.a) nazil olmuştur.
Kur’an-ı Kerim bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:

“Elif lâm râ; bir kitaptır bu ki âyetleri, delillerle sağlamlaştırılmış, sonra apaçık bildirilmiştir, hüküm ve hikmet sâhibi olan ve her şeyden haberdâr bulunan Tanrı katından inmedir.” [2]

“Muhkem” sözcüğünün bir diğer anlamı da vardır ve bu anlam uyarınca bazı ayetler “muhkem” olarak tanımlanır. Âl-i İmran sûresinin 7. ayetinde kastedilen de bu anlamdır. Delalet ve kanıtsallık bağlamında sağlam olan ayetlere “muhkem” denmektedir. Yani, Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetleri, kendiliğinden ve diğer ayetlere döndürülmeden delaletinde sağlamlık sahibidir; bu ayetler çok açık olarak anlamlarına delalet etmektedir ve bu yönde hiç bir gizlilik ve şüphe yoktur. İşte bu “muhkem” ayetler, temel ve ana konumundadırlar; aynı zamanda bu ayetler, “müteşabih” ayetlerin değil, Kitabın temelidir.
    “Müteşabih” sözcüğünün de iki anlamı vardır. Bir anlamı şundan ibarettir: Kur’an’ın bütün ayetleri, hidayet etme alanında birbirine benzemektedir.

Kur’an-ı Kerim, bu anlama işaretle şöyle buyurmaktadır:

“Bir Allah'tır ki sözün en güzelini indirmiştir bir kitap halinde (incelik, güzellik, derinlik ve içerik bakımından), bir kısmı, bir kısmına benzer, her şeyi tekrar-tekrar bildirir; Rablerinden korkanların tüyleri diken-diken olur onu dinlerken, sonra da bedenleri ve gönülleri, Allah'ı anmak için yumuşar; işte bu, Allah'ın bir hidâyetidir ki dilediğini, onunla doğru yola sevk eder ve Allah, kimi doğru yoldan saptırırsa ona yol gösterecek yoktur.” [3]

“Müteşabih” sözcüğünün ikinci anlamı uyarınca, ayetlerin sadece bazıları bu kategoride değerlendirilir. Âl-i İmran sûresinin 7. ayetinde “müteşabih” kelimesiyle, bu ayetlere vurgu yapılmıştır. Kısacası, “müteşabih” sözcüğü, “şüphe uyandıran” anlamına da gelmektedir.
Yani “müteşabih” sözcüğü, bazen benzer ve bazen de şüphe uyandıran anlamlarına gelmektedir.
Müteşabih ayetler, lafzî (sözsel) delaleti var olmakla birlikte şüphe uyandıran bir anlamı vardır ve ancak “muhkem” ayetlere döndürülmekle anlamı belirlenir.

İmam Rıza (a.s), bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:
 “Kur’an’ın müteşabih ayetlerini muhkem ayetlerinedöndüren kimse, doğru yola hidayet olmuştur.” [4]
“Müteşabih” olma durumu, sözcüğün veya sözcük ve anlamın (ikisinin birden) vasıflarından değildir; sadece anlamın vasıflarındandır. Yani eğer anlam, hem amaçlanana ve hem de amaçlananın dışındaki bir anlama uyarlanabiliyorsa, buna “müteşabih” denmektedir.
“Müteşabih”, Kur’an-ı Kerim için göreceli bir vasıftır ve bunun açılımı şöyledir: Bir ayete nisbetle “müteşabih” olan bir ayet, bir diğer ayete oranla “muhkem” de olabilir. Mutlak manada “müteşabih” sayılabilecek bir ayet Kur’an-ı Kerim’de mevcut değildir.
İkinci manasıyla “müteşabih=şüphe uyandıran” ayetler, farklı anlamlar taşıyor olduklarından dolayı bu ayetlerle amaçlanan asıl anlam, Kitabın temeli olan “muhkem” ayetlere döndürülmesiyle elde edilir.
“Müteşabih” ayetler, zahir itibariyle, yüce Allah’a cismiyet nisbeti veren yetlerdir. Bu kategoride yer alan ayetlerin bir örneğini buraya taşıyorum. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Rahman, hâkim ve mutasarrıftır arşa.” [5]

Bu ayet, aşağıdaki ayete döndürülmekle gerçek ifadesini bulur.
“Oduryoktan var eden gökleri ve yeryüzünü, size kendi cinsinizden eşler halketmiştir, davarları da çifter-çifter halketmiştir, bu sûretle üretip çoğaltmadadır sizi; ona hiçbir benzer yoktur ve odur duyan, gören.” [6]
Yüce Allah’ın kıyamette görülebileceğini ima eden ayetler de “müteşabih” ayetlerdir. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’in buyurduğu ayetlerden biri şöyledir:
“O günyüzler parlar, güzelleşir. Ve Rablerine bakar.” [7]
Bu ayetin anlamı da, aşağıdaki ayete müracaatla ortaya çıkar.

“Gözler onu göremez, o, gözleri görür, odur lütfü bol ve her şeyden haberdar.” [8]
Yüce Allah’ın azaları ve eli olduğunu çağrıştıran ayetler de “müteşabih” çerçevesi dahilindedir. Bunun örneği de şu ayettir:
“Şüpheyok ki seninle bîatlaşanlar, ancak Allah'la bîatlaşmışlardır, Allah'ın eli, onların ellerinin üstündedir; artık kim dönerse zararı kendi nefsinedir ve kim Allah'la ahitleştiği şeyde durursa ona, yakında büyük bir ecir verilecektir.” [9]

“Ve Rabbinin emri gelip çattı da melekler, saf-saf oldu mu.” [10]

İmam Cafer-i Sadık (a.s), muhkem ve müteşabih ayetler arasındaki farkı şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesizki Kur’an’da muhkem ve müteşabih ayetler vardır. Muhkem ayete iman eder, onunla amel eder ve Allah’a dindarlık ederiz; müteşabih ayete ise iman eder ve onunla amel etmeyiz.” [11]
Müteşabih ayetlerin Kur’an-ı Kerim’de var oluşunun asıl nedeni, kelimelerin, tabiat ötesi gerçekleri beyan etmedeki yetersizliğidir. Gerçek şu ki kelimelerin, tabiat ötesi gerçekleri olduğu gibi ifade edemeyişi ve de herkesin, tabiat ötesi gerçekleri kendi bilgi birikimi/düşünce yapısıyla yorumlayışı, müteşabih ayetlerin ortaya çıkış nedenidir. Yüce Allah katındaki ayetler ve yüce Allah katından nazil olan ayetler tümüyle muhkemdir; bu bağlamda bazılarının muhkem ve diğer bazılarının da müteşabih oluşu söz konusu bile değildir.
Müteşabih ayetlerin muhkem ayetlere döndürülmeksizin kabul edilişinin acı sonucu şöyle özetlenebilir:
-Bazıları, cebrî yolunu seçti
-Bazıları, peygamberlerin günah işlemesinin caiz olduğunu savundu
-Bazıları, Allah’ın cisim olduğunu kabul etti
-İslam ümmeti arasında çıkan anlaşmazlıkların tümü, Kur’an’ın müteşabih ayetlerine uyulması sonucu ortaya çıktı. Eğer İslam ümmeti, sünnetin bereketiyle müteşabih ayetleri muhkem ayetlere döndürebilseydi, kesinlikle ümmet arasında ihtilaf çıkmayacak ve inhiraf olmayacaktı.
Yüce Allah’ın cisim olduğuna inananlar, bazı ayetlere tutunarak bu yanlış düşünceye sürüklendiler. Bu tür ayetlerin bir örneği şöyledir:

“Şüphe yok ki Rabbin kullarının yollarında, pusudadır, onları görüp gözetir.” [12]

Fecir sûresinin 14-22. ayetleri, Kıyamet sûresinin 22-23. ayetleri, Tâ-Hâ sûresinin 5. ayeti ve Fetih sûresinin 10. ayeti bu kategoride yer alan ayetlerdir.

Cebrîler müteşabih ayetlere dayanarak cebir inancına saplandılar. Aşağıdaki ayetler bu alanın kapsamındadır:

 “De ki: Göklerin ve yeryüzünün Rabbi kim? De ki: Allah. De ki: Onu bırakıp da kendilerine bile bir faydaları, bir zararları dokunamayan tanrılar mı edindiniz? De ki: Bir olur mu körle gören? Yahut bir olur mu karanlıklarla ışık? Yoksa mabutları da yaratıyor mu ki şüphelenip onları Allah'a eş koştular? De ki: Her şeyi yaratan Allah'tır ve o birdir, acze düşmez, her şeyden üstündür.” [13]

“Halbuki sizi de Allah yaratmıştır, o yontup yaptığınız şeyleri de.” [14]

“İşlediği kötü iş kendisine bezenen ve onu güzel gören adam, iyiyi, kötüyü bilen gibi midir? Hiç şüphe yok ki Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola sevk eder; onlar için hasretlere düşüp üzüntüler verme kendine; şüphe yok ki Allah, onların işledikleri şeyleri bilir.” [15]
Bazıları müteşabih ayetleri muhkem ayetlere döndürmedikleri için tefviz inancına sürüklendiler.
Diğer bazı insanlar da peygamberlerin hata, günah ve tövbesi ile ilgili müteşabih ayetlere temessükle peygamberlerin günah işleyebileceğine inandılar...
Masum imamların (Allah’ın salat ve selamı onlara olsun) hadislerinin de, Kur’an gibi muhkem ve müteşabihi vardır.

İmam Rıza (a.s) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:

“Kuşkusuz bizim hadislerimizde Kur’an’ın muhkemi gibi muhkem ve Kur’an’ın müteşabihi gibi müteşabih vardır. Bizim müteşabih hadislerimizi muhkem hadislerimize döndürün ve müteşabih hadislerimizi muhkem hadislerimize döndürmeksizin onlarla amel etmeyin; yoksa sapıklığa düşersiniz.” [16]

Konuyla ilintili olarak değerlendirilebilecek bir diğer rivayet şöyledir:

“Âmâ olan Ebu Basir, İmam Cafer-i Sadık’a (a.s) arzetti: Müminler kıyamette Allah’ı görecekler mi?
İmam Cafer-i Sadık (a.s) buyurdu: Evet! Dünyadan önce de Allah’ı görmüşlerdi... Meğer sen, Allah’ı görmüyor musun?
Ebu Basir dedi: Bu buyruğunuzu, sizden taraf başkalarına da aktarabilir miyim?
İmam Cafer-i Sadık (a.s) buyurdu: Başkalarına rivayet etme! Çünkü avam halk, bu sözden, ya Allah’ın zahir anlamda görülebileceğini anlayacaktır veyahut da benim sözümü reddedecektir.” [17]


[1] Âl-i İmran, 7

[2] Hûd, 1

[3] Zümer, 23

[4] Vesâil’uş Şia, c: 27, s: 115

[5] Tâ-Hâ, 5

[6] Şura, 11

[7] Kıyamet, 22-23

[8] En’am, 103

[9] Fetih, 10

[10] Fecr, 22

[11] Vesâil’uş Şia, c: 27, s: 198

[12] Fecr, 14

[13] Ra’d, 16

[14] Sâffât, 96

[15] Fatır, 8

[16] Vesâil’uş Şia, c: 27, s: 115

[17] Tevhid, Saduk, s: 117