Şanı yüce Allahın
Kuran-ı Kerimde indirmiş olduğu ayetler iki
kısımdır; bir kısmı mühkem ve diğer
kısmı ise müteşabihtir.
Kuran-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:
Öyle bir Tanrı'dır ki sana kitap indirdi. Onun birkısmı, mânası-apaçık (muhkem) âyetlerdir (ve diğer
ayetlerin her türlü giriftliği, bu ayetlere döndürülmekle ortadan
kalkar) ve bunlar, kitabın temelidir. Diğer kısmıysa
çeşitli mânalara benzerlik gösterir (müteşabih) âyetlerdir (ve
bu ayetler, konu düzeyinin yüksek olması veya başka nedenler
dolayısıyla ilk bakışta farklı olasılıklara
açık olsa da, muhkem ayetlerin göz önünde tutulmasıyla
gerçek yorum ve ifadesini bulur). Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne
çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmayan
âyetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah ve ilimde
şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlar bilir. (İlahi ilim ve
bilim ışığında Kuranın bütün ayetlerinin sırlarını
anlayan ve algılayan bu insanlar) derler ki: Biz inandık ona, hepsi
de Rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları
düşünemez (ve bu gerçeği algılayamazlar). [1]
Muhkem kelimesi iki anlama gelmektedir ve bir anlama
bütün ayetler muhkemdir. Yani, bütün ayetler bir tür birlik içindedir ve bir
anda Peygamberimize (s.a.a) nazil olmuştur.
Kuran-ı Kerim bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:
Elif lâm râ; bir kitaptır bu ki âyetleri, delillerle sağlamlaştırılmış, sonra apaçık bildirilmiştir, hüküm ve hikmet sâhibi olan ve her şeyden haberdâr bulunan Tanrı katından inmedir. [2]
Muhkem sözcüğünün bir
diğer anlamı da vardır ve bu anlam uyarınca bazı
ayetler muhkem olarak tanımlanır. Âl-i İmran sûresinin
7. ayetinde kastedilen de bu anlamdır. Delalet ve kanıtsallık
bağlamında sağlam olan ayetlere muhkem denmektedir. Yani,
Kuran-ı Kerimin bazı ayetleri, kendiliğinden ve diğer
ayetlere döndürülmeden delaletinde sağlamlık sahibidir; bu
ayetler çok açık olarak anlamlarına delalet etmektedir ve bu
yönde hiç bir gizlilik ve şüphe yoktur. İşte bu muhkem
ayetler, temel ve ana konumundadırlar; aynı zamanda bu ayetler,
müteşabih ayetlerin değil, Kitabın temelidir.
Müteşabih sözcüğünün de iki anlamı
vardır. Bir anlamı şundan ibarettir: Kuranın bütün
ayetleri, hidayet etme alanında birbirine benzemektedir.
Bir Allah'tır ki sözün en güzelini indirmiştir bir kitap halinde (incelik, güzellik, derinlik ve içerik bakımından), bir kısmı, bir kısmına benzer, her şeyi tekrar-tekrar bildirir; Rablerinden korkanların tüyleri diken-diken olur onu dinlerken, sonra da bedenleri ve gönülleri, Allah'ı anmak için yumuşar; işte bu, Allah'ın bir hidâyetidir ki dilediğini, onunla doğru yola sevk eder ve Allah, kimi doğru yoldan saptırırsa ona yol gösterecek yoktur. [3]
Müteşabih
sözcüğünün ikinci anlamı uyarınca, ayetlerin sadece
bazıları bu kategoride değerlendirilir. Âl-i İmran
sûresinin 7. ayetinde müteşabih kelimesiyle, bu ayetlere vurgu
yapılmıştır. Kısacası, müteşabih
sözcüğü, şüphe uyandıran anlamına da gelmektedir.
Yani müteşabih sözcüğü, bazen benzer ve bazen de şüphe
uyandıran anlamlarına gelmektedir.
Müteşabih ayetler, lafzî (sözsel) delaleti var olmakla birlikte
şüphe uyandıran bir anlamı vardır ve ancak muhkem
ayetlere döndürülmekle anlamı belirlenir.
İmam Rıza (a.s), bu
bağlamda şöyle buyurmaktadır:
Kuranın müteşabih ayetlerini muhkem ayetlerinedöndüren kimse, doğru yola hidayet olmuştur. [4]
Müteşabih olma durumu, sözcüğün veya sözcük ve
anlamın (ikisinin birden) vasıflarından değildir; sadece
anlamın vasıflarındandır. Yani eğer anlam, hem
amaçlanana ve hem de amaçlananın dışındaki bir anlama
uyarlanabiliyorsa, buna müteşabih denmektedir.
Müteşabih, Kuran-ı Kerim için göreceli bir vasıftır
ve bunun açılımı şöyledir: Bir ayete nisbetle müteşabih
olan bir ayet, bir diğer ayete oranla muhkem de olabilir. Mutlak manada
müteşabih sayılabilecek bir ayet Kuran-ı Kerimde mevcut
değildir.
İkinci manasıyla müteşabih=şüphe uyandıran ayetler,
farklı anlamlar taşıyor olduklarından dolayı bu ayetlerle
amaçlanan asıl anlam, Kitabın temeli olan muhkem ayetlere
döndürülmesiyle elde edilir.
Müteşabih ayetler, zahir itibariyle, yüce Allaha cismiyet nisbeti veren
yetlerdir. Bu kategoride yer alan ayetlerin bir örneğini buraya
taşıyorum. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
Rahman, hâkim ve mutasarrıftır arşa. [5]
Bu ayet, aşağıdaki
ayete döndürülmekle gerçek ifadesini bulur.
Oduryoktan var eden gökleri ve yeryüzünü, size kendi cinsinizden eşler
halketmiştir, davarları da çifter-çifter halketmiştir, bu
sûretle üretip çoğaltmadadır sizi; ona hiçbir benzer yoktur ve odur
duyan, gören. [6]
Yüce Allahın kıyamette görülebileceğini ima eden ayetler
de müteşabih ayetlerdir. Bu bağlamda Kuran-ı Kerimin
buyurduğu ayetlerden biri şöyledir:
O günyüzler parlar, güzelleşir. Ve Rablerine bakar. [7]
Bu ayetin anlamı da, aşağıdaki ayete müracaatla ortaya
çıkar.
Gözler onu
göremez, o, gözleri görür, odur lütfü bol ve her şeyden
haberdar. [8]
Yüce Allahın azaları ve eli olduğunu
çağrıştıran ayetler de müteşabih çerçevesi
dahilindedir. Bunun örneği de şu ayettir:
Şüpheyok ki seninle bîatlaşanlar, ancak Allah'la
bîatlaşmışlardır, Allah'ın eli, onların ellerinin
üstündedir; artık kim dönerse zararı kendi nefsinedir ve kim
Allah'la ahitleştiği şeyde durursa ona, yakında büyük bir
ecir verilecektir. [9]
Ve Rabbinin emri gelip çattı da melekler, saf-saf oldu mu. [10]
İmam Cafer-i Sadık (a.s),
muhkem ve müteşabih ayetler arasındaki farkı şöyle
buyurmaktadır:
Şüphesizki Kuranda muhkem ve müteşabih ayetler vardır. Muhkem ayete iman
eder, onunla amel eder ve Allaha dindarlık ederiz; müteşabih ayete
ise iman eder ve onunla amel etmeyiz. [11]
Müteşabih ayetlerin Kuran-ı Kerimde var oluşunun asıl
nedeni, kelimelerin, tabiat ötesi gerçekleri beyan etmedeki
yetersizliğidir. Gerçek şu ki kelimelerin, tabiat ötesi
gerçekleri olduğu gibi ifade edemeyişi ve de herkesin, tabiat
ötesi gerçekleri kendi bilgi birikimi/düşünce yapısıyla
yorumlayışı, müteşabih ayetlerin ortaya
çıkış nedenidir. Yüce Allah katındaki ayetler ve yüce Allah
katından nazil olan ayetler tümüyle muhkemdir; bu bağlamda
bazılarının muhkem ve diğer bazılarının da
müteşabih oluşu söz konusu bile değildir.
Müteşabih ayetlerin muhkem ayetlere döndürülmeksizin kabul
edilişinin acı sonucu şöyle özetlenebilir:
-Bazıları, cebrî yolunu seçti
-Bazıları, peygamberlerin günah işlemesinin caiz olduğunu
savundu
-Bazıları, Allahın cisim olduğunu kabul etti
-İslam ümmeti arasında çıkan anlaşmazlıkların
tümü, Kuranın müteşabih ayetlerine uyulması sonucu ortaya
çıktı. Eğer İslam ümmeti, sünnetin bereketiyle
müteşabih ayetleri muhkem ayetlere döndürebilseydi, kesinlikle ümmet
arasında ihtilaf çıkmayacak ve inhiraf olmayacaktı.
Yüce Allahın cisim olduğuna inananlar, bazı ayetlere tutunarak
bu yanlış düşünceye sürüklendiler. Bu tür ayetlerin bir
örneği şöyledir:
Şüphe yok ki Rabbin kullarının yollarında, pusudadır, onları görüp gözetir. [12]
Fecir sûresinin 14-22. ayetleri, Kıyamet sûresinin 22-23. ayetleri, Tâ-Hâ sûresinin 5. ayeti ve Fetih sûresinin 10. ayeti bu kategoride yer alan ayetlerdir.
Cebrîler müteşabih ayetlere dayanarak cebir inancına saplandılar. Aşağıdaki ayetler bu alanın kapsamındadır:
De ki: Göklerin ve yeryüzünün Rabbi kim? De ki: Allah. De ki: Onu bırakıp da kendilerine bile bir faydaları, bir zararları dokunamayan tanrılar mı edindiniz? De ki: Bir olur mu körle gören? Yahut bir olur mu karanlıklarla ışık? Yoksa mabutları da yaratıyor mu ki şüphelenip onları Allah'a eş koştular? De ki: Her şeyi yaratan Allah'tır ve o birdir, acze düşmez, her şeyden üstündür. [13]
Halbuki sizi de Allah yaratmıştır, o yontup yaptığınız şeyleri de. [14]
İşlediği
kötü iş kendisine bezenen ve onu güzel gören adam, iyiyi,
kötüyü bilen gibi midir? Hiç şüphe yok ki Allah, dilediğini
saptırır ve dilediğini doğru yola sevk eder; onlar için
hasretlere düşüp üzüntüler verme kendine; şüphe yok ki Allah,
onların işledikleri şeyleri bilir. [15]
Bazıları müteşabih ayetleri muhkem ayetlere döndürmedikleri
için tefviz inancına sürüklendiler.
Diğer bazı insanlar da peygamberlerin hata, günah ve tövbesi ile
ilgili müteşabih ayetlere temessükle peygamberlerin günah
işleyebileceğine inandılar...
Masum imamların (Allahın salat ve selamı onlara olsun)
hadislerinin de, Kuran gibi muhkem ve müteşabihi vardır.
İmam Rıza (a.s) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:
Kuşkusuz bizim hadislerimizde Kuranın muhkemi gibi muhkem ve Kuranın müteşabihi gibi müteşabih vardır. Bizim müteşabih hadislerimizi muhkem hadislerimize döndürün ve müteşabih hadislerimizi muhkem hadislerimize döndürmeksizin onlarla amel etmeyin; yoksa sapıklığa düşersiniz. [16]
Konuyla ilintili olarak değerlendirilebilecek bir diğer rivayet şöyledir:
Âmâ olan Ebu Basir, İmam
Cafer-i Sadıka (a.s) arzetti: Müminler kıyamette Allahı
görecekler mi?
İmam Cafer-i Sadık (a.s) buyurdu: Evet! Dünyadan önce de
Allahı görmüşlerdi... Meğer sen, Allahı
görmüyor musun?
Ebu Basir dedi: Bu buyruğunuzu, sizden taraf başkalarına da
aktarabilir miyim?
İmam Cafer-i Sadık (a.s) buyurdu: Başkalarına rivayet etme!
Çünkü avam halk, bu sözden, ya Allahın zahir anlamda
görülebileceğini anlayacaktır veyahut da benim sözümü
reddedecektir. [17]
[1] Âl-i İmran, 7
[2] Hûd, 1
[3] Zümer, 23
[4] Vesâiluş Şia, c: 27, s: 115
[5] Tâ-Hâ, 5
[6] Şura, 11
[7] Kıyamet, 22-23
[8] Enam, 103
[9] Fetih, 10
[10] Fecr, 22
[11] Vesâiluş Şia, c: 27, s: 198
[12] Fecr, 14
[13] Rad, 16
[14] Sâffât, 96
[15] Fatır, 8
[16] Vesâiluş Şia, c: 27, s: 115
[17] Tevhid, Saduk, s: 117