Hz. Muhammed (s.a.a)in en büyük özelliklerinden biri Allahın, Kuranı O hazrete öğretmesi ve Kuranı, Onun mübarek kalbine indirmiş olmasıdır. Resulullah (s.a.a)ın ilmi siresinin azametini tanımanın tek yolu Kuranın hakikatini tanımaktır. Çünkü her peygamber getirmiş olduğu ilahi mesaj miktarında halkı hakka davet etmiştir. Getirmiş olduğu ilahi kitapda yer alan her mesaj onun varlığında tecelli etmiştir. İlahi kitabın maarifinin derece ve makamları olduğu gibi bu mesajı taşıyan peygamberin de velayet ve risaletinin derece ve makamları vardır. Kuranın tamamına vakıf olup onun maarifinin hepsini idrak etmek mümkün olmasa da herkes gücünün yettiği, kapasitesinin kaldırabileceği miktarda Kuranı anlayabilir ve aynı miktarda Resulullah (s.a.a)ı tanıma imkânı olur.
Resulullah (s.a.a), kişiliği, sıfatları, ahlakı ve insan-ı kâmil özelliklerini ve bütün kemal sıfatlarını, ilahi sıfatların tecelli ettiği Kurandan almıştır. Kuran ahlakı ile ahlaklanmıştır. Resulullah (s.a.a), Kuranın özüdür, yanı canlı Kurandır.
Kuran, ilahi hükümleri içeren evrensel ve ebedi bir kitap olduğundan Resulullah (s.a.a) da evrensel ve ebedi olacaktır. Kuran, ancak tahkik ve araştırma yapılarak ulaşılabilecek zahiri ve batini bilgilere sahip olduğundan, Resulullah (s.a.a)ı, tanımak için de çaba göstermek, zahmet çekmek gerekecektir çünkü Resulullah (s.a.a) da, ulaşılması zor, bitmek tükenmek bilmeyen ilme ve bütün insanlara örnek olacak ahlaka sahiptir. İnsanlar, ilim ve bilim açısından ne kadar ilerlerse ilerlesin, Kuranın hakikatlerine ebedi muhtaç olduğu için Resulullah (s.a.a)ın ilmine, ahlakına, verdiği derslere, sünnet ve siretine de ihtiyacı devamlı olacaktır. İslam, ilahi dinin kemali, Kuran, ilahi vahyin itmamı olduğundan Resulullah (s.a.a) da, enbiyanın hatemidir.
Resulullah (s.a.a), insan-ı kâmil, halifetullah, ilahi feyzin nazil olma vesilesidir. Kuran, nur-u Muhammedi hakikatinin yazılı halidir, Resulullah (s.a.a), Esma-i hüsnanın aynasıdır.
Resulullah (s.a.a) buyuruyor: Ya Ali! Beni Allahtan ve senden başka kimse hakkıyla tanıyamaz.
Kuran kıyamet günü, İlahi bu ümmet beni mahcur bıraktı diye şikâyet edeceği gibi Resulullah (s.a.a) da, Onun sünnetini terk eden, siretini takip etmeyen ümmetinden şikâyet edecektir.
Allah-u Teala Kuran-ı Kerimde birçok ayette Resulullahı (s.a.a) tanıtırken, Allaha itaatın hemen sonrasında Resulullah (s.a.a)a itaatı sözkonusu ediyor Allaha ve resulüne itaat edin eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez. Al-i İmran /32.
Resulullah (s.a.a)a eziyet edip onu üzmenin ilahi azaba ve Allahın lanetini kazanmaya sebep olacağını beyan ediyor, Allahın Resulüne eziyet edenler için mutlaka elem verici azap vardır Tevbe/ 61, Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünya ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı azap hazırlamıştı Ahzab /57.
Allahı sevmenin şartının Resulullah (s.a.a)a tabi olmak olduğunu buyuruyor, De ki: Allahı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin Al-i İmran / 31.
Resulullah (s.a.a)ın ilahi ahlak ve edebinin, şefkat ve merhametinin gölgesinde inananların vahdet ve birliğini oluşabileceğini belirtiyor Andolsun ki Resulullah (s.a.a)da sizin için güzel örnek vardır, Ahzab /21.
Kuranın, tamamının Resulullah (s.a.a)a tevil edilebileceği gibi, bazı sureler bizatihi Resulullah (s.a.a) hakkında nazıl olmuştur; Kuranın kalbi diye adlandırılan, marifet ve hikmet çeşmelerinin aktığı Yasin suresi, Müzzemmil, Muddessir, Feth, Mucadele, Hucurat, Tahrim, Kalem, Necm, Alak, Duha, Beled, Kadir, İnşirah ve O hazretin adı ile nazil olan Muhammed suresi Resulullah (s.a.a) hakkındadır.
Resulullah (s.a.a), yalnızca ilahi mesajı ulaştıran, ilahi hükümleri öğreten elçi değil, iktida edilmesi gereken, örnek ve tabi olunması gereken bir insanı kâmil ve halifetullahdır. Resulullah (s.a.a) ile ümmet arasındaki bağ, O hazrete uyulduğu zaman gerçekleşir.
Bir Müslüman, Resulullah (s.a.a)ı tanımadığı müddetçe Onu gerçek manada sevemez, Ona âşık olamaz, Ona aşk ile bağlanmadığı müddetçe de O hazretin hayat tarzını kendisine yaşam modeli olarak seçmeyecektir. Resulullah (s.a.a)ı kendisine örnek almayan, Onun siret ve sünnetine tabi olmayan Müslümanların vahdet ve birlik oluşturmaları imkânsız olacaktır. Onun ümmetinden olma iftiharına sahip olamayacağı gibi İlahi rahmetten mahrum kalacak, cehalet, zelillik ve zulmet karanlığından kurtulamayacaklardır
Günümüzde vahdet ve birliğin yerini, ihtilaf ve tefrika, ilahi ilim ve bilimin yerini cehalet ve zulmet, adaletin yerini zulüm ve haksızlık, infak ve yardımseverliğin yerini, israf ve cimrilik, kardeşlik ve dostluğun yerini düşmanlık, şirk ve küfür karşısında mücadele ve cihadın yerini, tağutlara teslim ve işbirliği almıştır. İşte İslam ümmetinin asrımızdaki durumunu gösteren acı tablo bundan ibarettir. Resulullah (s.a.a) ve Kuran tanınmadığı ve onlara tabi olunmadığı müddetçe Müslümanların durumu bundan farksız olmayacaktır.
Resulullah (s.a.a) ile ümmeti arasında ne kadar büyük bir uçurum meydana gelmiş, âlemlere rahmet olan, Fahr-ı kâinat Resul-ü Ekrem (s.a.a) getirdiği ilahi mearifi içeren Kuran ne kadar mazlum kalmıştır. Kuranın mazlum kalması Resulullahın (s.a.a) mazlum kalmasıdır. Resulullahı tanımayan bir ümmet, Kuranı da, Peygamberi de mazlum bırakacağı gibi kendisini de helak olmaktan kurtaramayacaktır.