Buraya kadar aktardıklarımız, ibadetle ilgili konulardı. Hemen belirtmek gerekir ki ibadet, farklı fert ve örnekleri içeren genel bir kavramdır ve namazla sınırlandırılamaz. Hac, oruç, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, cihat, helal kazanç elde etmek için çalışma, insanlara hizmet, ilim öğrenme ve öğretme, Kerbela şehitlerine yas tutma, anne ve babaya iyilikte bulunma, öksüzlere şefkat gösterme, humus ve zekât verme... gibi ameller de ibadet kavramı içinde yer almakla birlikte, ibadetler arasında namazın şahsına munhasır bir yeri vardır. Namaz, Allah'a kulluğun en görkemli ve seçkin örneğidir.
Namazın vasıfları, felsefe ve hikmeti, etki ve getirileri, kılınış tarzı, yer ve zamanı ayet ve hadislerde çok geniş bir yelpazede ele alınmış ve işlenmiştir. Bu hususlara eğilmek, takdir edersiniz ki daha fazla zaman ve mesai gerektirir. Ancak yine de Kur'ân ve hadisler ışığında konuya yaklaşacak ve İslâmî öğretiler denizinden namaz hakkında bir kaç damla olsun sunacağız.
Namaz, ibadetlerin en yücesi ve peygamberin de en önemli tavsiyesidir.
Hz. Lokman, oğluna namazı tavsiye eder.[1]
Hz. İsa (a.s) daha beşikte şöyle der:
"Allah'ım bana namaz ve zekâtı vacip kılmıştır."[2]
Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a) şöyle tanımlar:
"Gözümün nurlanışı namazladır."[3]
Namaz, insana Allah'ı hatırlatan bir fariza[4] ve yüce Allah'ın insanlarla olan ahdi, peymanıdır.[5]
Namaz, din ve mektebin simasıdır.[6]
Namaz, ululanmanın dermanı, devasıdır.[7]
Namaz, Allah'ın nimetlerine karşılık şükür vesilesi, dinin direği, cennetin anahtarı, insanları tanıma ölçüsü, günahları yok eden ve insanın ruhunu arındıran vesiledir.
Namazın bütün şartlarını gözeterek günde beş kez Allah'ın huzurunda durmak, bahşetmiş olduğu nimetleri hatırlamak, istek ve dilekte bulunmak kirleri temizleyen bir nehirde yıkanmaya benzer.[8]
Ahirette sorulacak ilk soru namaz hakkında olacaktır; namazın kabul edilmemesi durumunda, diğer ameller de kabul edilmeyecektir.
Namaz, şartlar ne olursa olsun; savaş, mecburi haller, hastalık... da dahil olmak üzere insanın boynundan düşmeyen tek ibadettir.
Namaz, Allah'ın huzurunda kulluk ve tağutlara ise isyan ilanıdır.
Namaz, Hz. İbrahim'in (a.s) tevhidî dinini, Resulul-lah'ın (s.a.a) sünnetini ve İmam Hüseyin'in (a.s) mektebini korumak ve ihya etmektir.
Namaz, Allah aşıkları için tadına doyum olmayan ve münafıklar içinse ağır bir ibadettir.[9]
Namaz, Allah'ın huzuruna varmak ve şeytanı meyus etmektir.
Namaz, her zerresi yüce Allah'ı tenzih eden, ilâhî huzurda ibadet ve secde eden bütün evrenle bütünleşmektir.
Müminler Emiri Ali'nin (a.s) Sıffin Savaşı'nda ve İmam Hüseyin'in (a.s) de Kerbela'da Aşura günü savaşı bırakarak ilâhî aşkla namaza durmaları, namazın önemini vurgulayan en güzel örneklerdir.
Müminler Emiri Ali (a.s), bu davranışını eleştiren adama şöyle buyurdu: "Namaz kılmaları için bunlarla savaşmıyor muyuz?"
Şehitler Efendisi İmam Hüseyin'e (a.s) hitap ettiğimiz ziyaretnâmede şöyle demekteyiz:
"Şahadet ediyorum ki, sen namazı ayakta tuttun, ihya ettin."[10]
Zorluk ve sıkıntılara düşen bir insanın yüce Allah'ı anarak yardım dilemesi, elbetteki huzur kaynağı ve kurtuluş vesilesi olacaktır.
Namaz, Allah'a iman edenlerin sığınağıdır. Bu yüzden de Kur'ân-ı Kerim, iman edenleri sabır ve namaza emretmekte ve şöyle buyurmaktadır:
"Sabır ve namaz vesilesiyle Allah'tan yar-dım dileyin."[11]
İmam Cafer Sadık (a.s), ömrünün son anlarında bütün akrabalarını bir araya topladı ve ettiği vasiyetinde namaz hakkında şöyle buyurdu:
"Namazı hafifseyen kimse, şefaatimize asla na-il olmayacaktır."
Namaz, İslâm ile küfr arasında sınırdır; namazın farz olduğunu bildiği hâlde kılmayan kimse İslâm sınırından çıkmış olur. Namaz kılmayarak Allah ile arasındaki bağı koparan kimse, Müslüman olduğunu nasıl iddia edebilir?
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
"Namazın farz olduğunu bildiği hâlde kılmayan kimse, şüphesiz ki (amel bakımından) küfre düşmüş olur."[12]
Müminler Emiri Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur:
"Namazı zayi eden kimse, başka şeyleri daha çok zayi edecektir."[13]
Namaz, insanın bütün kalbiyle ve ruhunun derinliklerinden Allah'a yönelmesi ve de O'ndan başka her şeyi gözden silmesi gereken bir konumdur.
İnsan yüce Allah'ı diri, hazır ve nazır bilmelidir ki ibadete durduğunda da huzura varışı bütün kalbiyle hissedebilsin.
Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
"Namaz hâlinde olan insan, Allah'tan başkasına yöneldiği an Allah şöyle buyuracaktır:
Kime yöneliyorsun, benden başka mabut mu var?
Benden başka gören, gözeten mi var?
Benden başka bağışlayan biri mi var ki ona yönelesin?
Bana yönelecek olsan, ben de meleklerimle birlikte sana yöneleceğim..."[14]
Her nimet ve iyilik, insanın teşekkür etmesini gerektirir. İnsan, kendisine yapılan iyilik karşısında hem dili ve hem de davranışıyla teşekkür eder.
Biz insanlar, yüce Allah'ın kullarıyız ve bahşetmiş olduğu nimetlerle kuşatılmışız. Her bir nefeste yüzlerce nimet vardır ve bu nimetlere de binlerce kez şükretmek gerekir. Bir anlık olsun gönül gözümüzü açmaya görelim yeter ki, işte o zaman yüce Allah'ın hakkımızdaki lütuf ve inayetini görecek ve ister istemez şükredeceğiz.
Namaz, yüce Allah'ın sayısız nimetlerine karşılık şük-retme vesilesidir.
Yüce Allah, insanı yaratmış ve maddî-manevî yaşamının bütün ihtiyaçlarını karşılamıştır; akıl, zeka ve yetenek vermiştir.
İnsanın mutlu olması için yağmur, ağaçta yaprak, denizde balık, gökte kuş, güneşe ışık, akıl hidayeti, masumların velayetini, vicdanın kılavuzluğunu yaratmış ve insana bağışlamıştır.
Allah'ı daha iyi tanıyabilmemiz için bedenimize uygun azalar, faydalı duyular, şefkatli eğiticiler, önümüzde baş eğen bir tabiat... yaratmıştır.
Dudaklarımız yumuşak olmasaydı, konuşamazdık.
Baş parmağımız olmasaydı, yakamızı bile ilikleye-mezdik.
Sular tuzlu veya acı olsaydı, ağaçlar yeşermezdi.
Yer çekimi olmasaydı, güneşle aramızdaki mesafe daha az olsaydı, doğarken emmek nedir bilmeseydik, konuşamasaydık, görmeseydik, akıl nimetinden mahrum olsaydık... yaşantımız daha farklı olacaktı.
Kur'ân'ın buyurduğu gibi saymakla bitmeyen ilâhî nimetler şükretmeyi gerektirmiyor mu? Allah'ın nimetleriyle kuşatılan insanın, nimet sahibinin huzurunda şükretmemesi insafa sığar mı?
Namaz, her şeyimiz ve her hâlimizle borçlu olduğumuz, veli nimetimiz Allah'a şükretmektir.
İvedilikle belirtmek gerekir ki insanın şükretmesinin faydası insanın kendisine dokunacaktır, Allah'a değil. Öğrencinin öğretmene teşekkür etmesi, öğretmene bir şey kazandırmayacak ve öğrencinin olgun kişiliğinin yansıması olarak addedilecektir.
Allah'ın vermiş olduğu nimetlerden bir ömür boyunca yararlanan ve buna karşılık da kulluk sunmayan ve teşekkür etmeyenler, kör bir gaflete düşmüşlerdir.
Şükür ve kulluk amacıyla Allah'ın huzuruna varabilmek kalbin temiz, niyetin halis, eylem ve söylemin ilâhî, din kökenli sağduyu, dilin günahtan arınmışlığını, çehrenin asi damgası yememiş olmasını gerektirir.
Kalbin Allah'a yönelik ve dönük olması, namazın gerekli adabındandır.
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
"Namaza durduğunda dünyadan ve dünyevî her şeyden ümidini kesmeli, tek amacın Allah'a yönelmek olmalıdır. Unutma ki adaletin tecelli edeceği bir günde ilâhî mahkemeye sen de çıkacaksın."[15]
Namaz, bu zahirî ve batınî adaba ve de doğruluk, kabullük, kâmillik şartlarına sahip olduğu taktirde Allah katına yücelme liyakatı kazanır.
Namazın adabı üç kısımdır:
1- Namaza başlamadan önce yapılanlar (mukaddimat)
2- Namaz esnasında yapılanlar (mukarinat)
3- Namaz bittikten sonra yapılanlar (takibat)
[1]- Lokman, 17
[2]- Meryem, 31
[3]- Bihar'ul-Envar, c.74, s.77
[4]- Tâhâ, 4
[5]- Kenz'ül-Ummal, c.7, s.279
[6]- Furu-u Kâfi, c.1, s.270
[7]- Nehc'ül-Belâğa, Süphi Salih, Kısa Sözler: 252
[8]- Vesâil'uş-Şia, c.3, s.7
[9]- Bakara, 45
[10]- Mefatih'ül-Cinan, "Vâris Ziyaretnâmesi"
[11]- Bakara, 45
[12]- Mehaccet'ül-Beyzâ, c.1, s.301
[13]- Vesâil'uş-Şia, c.3, s.19
[14]-Müstedrek'ül-Vesâil, c.1 s.173
[15]- Mehaccet'ül-Beyzâ, c.1, s.382